Önce geçen hafta yayınlanan bu rapordan sizlere kesitler sunmak istiyorum:
Koronavirüs (COVID-19) salgını küresel ekonomiye ciddi bir darbe indiriyor.
Halk sağlığını korumak için gereken tedbirler, zaten kırılgan bir halde olan küresel ekonomiyi gölgede bırakmış,
ileri ekonomiler ve gelişmekte olan piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerde
derin durgunluklara neden olmuştur.
Gelişmekte olan ekonomilerden özellikle
1- Küresel ticarete,
turizme ya da yurt dışından gelen paraya dayananlar;
2- Mal ihracatına bağımlı
olanlar bu durgunluğu daha çok yaşayacaklar diyor.
Örneğin, enerji ihraç
eden gelişmekte olan ekonomiler, pazar sıkıntısı yaşayacaklar diyor.
Uzun vadede, salgın gelişmekte olan ekonomilerde “daha az yatırım yapılmasına neden olacak”
Bunun sonucunda da bu ekonomilerde kalıcı hasar bırakacak.
· İşletmelerin kapanması,
· Eğitim ve iş kaybı nedeniyle fiziksel ve beşeri sermayenin erozyonu;
· Küresel ticaret ve tedarik bağlantılarının kesilmesi
Nedeniyle, istihdam ve işgücü verimliliği
azalacaktır.
Başka bir ifade ile;
· Üretim düşüyor,
· İhracat düşüyor,
· Enflasyon yükseliyor.
Ve dediğimiz gibi, bunlar kısa vadede düzelmeyecek. Global dünya
ekonomisinde kalıcı bir hasara yol açacaktır.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı piyasalar ise salgının yol açtığı
"belirsizliğe"
· Yüksek dış ticaret açığı,
· Ciddi bütçe açıkları ve
· Yüksek döviz borçlarıyla yakalandı.
Dünya Bankası Raporunda çıkış yolu olarak da öneriler de bulunmuş:
· Yapısal reformlar şart,
· Ülkeler mali yapılarını güçlendirmeli diyor.
Peki, kapitalizm ile şu an uygulanan ekonomik modellerle dünya ekonomisini
rahatlatacak yapısal reformlar sağlanabilir mi?
Çok net söylüyorum: Hayır.
Türkiye piyasalarında
durum nedir?
Konuya şimdi biz, Türkiye özelinde bakalım.
Mesela; Türkiye, bu yıl içinde vadesi gelen yaklaşık 172 milyar dolarlık
dış borcunu ödemek zorunda.
· İhracat, turizm, lojistik gibi tüm döviz girdileri şu anda adeta durmuş
vaziyette.
o Yerli firmalarımız son
ürünlerini çok yüksek rakamlara mal ediyorlar. Yüksek hammadde maliyeti, yüksek
vergiler bunda büyük etken.
o Ve imalat sektörü çok
dışa bağımlı.
§ Örneğin en iddialı
olduğumuz ihracat alanlarından biri olan tekstilde kumaşın çoğunu yurt dışından
ithal ediyoruz. Diğer imalat alanlarında, farklı mı? Ne yazık ki, hayır!
o Ayrıca mali yapıları
çok güçlü olmadığı için, firmaların ar-ge çalışmaları çok yetersiz.
Sonuç: Firmalarımız dünya pazarında
rekabete giremiyor.
10.000 civarı böyle firma var. Hükümet yoğun
krediler vererek bu firmaların sözüm ona batmamaları için uğraşıyor.
2017'den beri adı değişen isimlerle bu firmalara bir sürü kredi verildi,
veriliyor.
Aslında bu krediler de aslında, bu şirketlerin batma riskini
artırıyor. Sadece zaman öteleniyor.
Her gün yükselen kur ve vergilerle firmaların maliyetleri her gün daha da
artıyor.
Yetmedi, zaten Pazar da yok.
· Dolar 6,9’lara dayandı. Hükümetin dolar kurunda yükselişi durdurmak için
hep kullandığı Merkez Bankası'nın (TCMB) döviz rezervi kısıtlı. Bu nedenle
döviz satarak artışa müdahale edemiyor.
o Ama yine de döviz kurunun
yükselmemesi için Hükümetin özel bir gayreti var. Hükümet, lirayı olduğundan
değerli göstermeye çalışıyor.
o İhracat artmadığı,
üretim artmadığı halde liranın değeri düşürülmemeye çalışılıyor.
o İhtiyaç akçesi ve TCMB
temettüsü gibi gelirler daha önce Hazine’ye aktarıldığı için, bu seçenek de
kullanılamayacak durumda.
o Devletin elindeki her şey
satıldı. Satacak bir şey kalmadı.
o Merkez Bankası yedek
akçesi kullanıldı.
o İmar barışından,
bedelli askerlikten alınan paralar bitti.
· Aynı durum aileler için de geçerli. Hane halkı da yeni kredi kartları ve
tüketici kredileri ile ayakta duruyor. Ama bu krediler nasıl ödenecek.
o Vatandaş, hep borçlu
ve işsiz.
Gerek firmaların, gerek vatandaşın durumu bu? Şimdi
soruyorum size:
· Bu sarmaldan firmalar ya da vatandaş kendi imkanları ile kurtulabilirler
mi?
· Hükümetimiz kendinden beklentileri yerine getirebilecek mi?
· Hükümet köklü yapısal değişiklikler yapabilecek mi?
Atılan ekonomik adımlar neler?
· Swapla alınan borç paralarla döviz kuru sabit tutulmaya çalışılıyor.
· Darphanede banknot, para basılıyor.
· Firmalara ve vatandaşa yüksek miktarlarda kredi veriliyor. Firma ve
vatandalar kredi kullanmaya yönlendiriliyor.
Bu adımlar çözüm getirir mi?
· Swapla alınan borç para ile belki bir dönem kuru istediğiniz seviyede
tutarsınız. Ama bu ne kadar sürecek. Lira, gerçek değerinden çok değerli gibi
görülecek. Tabir caizse, balon şişecek, ama her şiştiğinde biraz daha esneyecek
ve dayanıklılığı azalacaktır. Ve öyle bir noktaya gelecek ki; çok şiddetli bir
şekilde patlayacaktır. Eğer patlatmadan balonun gazını geri indirmeyi
başarırsanız, bu kez de ne kadar çok şişirdi iseniz, balon o kadar esnekliğini
kaybetmiş bir halde eski haline gelecektir, yani özelliğini kaybedecektir.
· Para basma olayına gelelim:
Bu kötü bir kopya. Şu anda yurt dışından
bankalar üzerinden yüksek faizle borç alınıyor. Sonra bunlar Prof. Dr. Haydar
Baş’ın ifadesi ile “tercüme para” olarak lira cinsinden düşük faizle
tüketiciye, üreticiye veriliyor.
Yani maliyetli, hem de yüksek maliyetli para, kredi olarak ülke içinde
piyasaya sunuluyor.
Bu para üretilen mal ve hizmetin karşılığı değil de; yüksek faizle edinilen
para olduğu için, enflasyonun patlamasına yol açacaktır.
Gerçek ve tek çözüm Milli Ekonomi Modelidir
Prof. Dr. Haydar Baş Hocama ait olan Milli Ekonomi Modeli, piyasaya sürülen
para, yani emisyonun piyasanın talebine bağlı üretileceğini belirtiyor. Ve şöyle
devam ediyor:
Emisyon ile devletlerin elde ettiği gelire senyoraj geliri denir.
Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kaydi para ve yabancı para, emisyonun
yerine ikame edildiği için devletlerin senyoraj geliri elde etmesi mümkün
olmamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde senyoraj geliri yerine gelişmiş
ülkelerden merkez bankalarının bastığı “hard currency”ler faizle borç alınarak
emisyon yerine kullanılmaktadır. Bu da gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş
ülkelere gelir transferidir. Yani, ülkelerin hakları olan senyoraj gelirlerini
gelişmiş ülkelere devretmeleridir. Bu bazen direkt IMF ya da Dünya Bankasından
borç alarak olmaktadır. Bazen de özel bankalar üzerinden olmaktadır.
Milli Ekonomi Modeli, maliyetsiz paradan bahsetmiş ve “Milli Para” terimini
iktisat literatürüne kazandırmıştır.
Milli Para;
milletlerin ürettikleri katma değer ve sahip oldukları kayaklar karşılığı
basılan paradır.
Alınan rezerv paralar ( hard currency) karşılığında basılan paralar Milli
Para değildir. Ancak olsa olsa “tercüme
para”dır.
Para basma konusu böyle. Gelelim son olarak, durgunlaşan ekonominin nasıl
hareketleneceğine. Yine çözümün adresi Milli Ekonomi Modelidir. Modelden
kesitler sunarak çözümü sunalım:
Burda da idarecilere çok iş düşmektedir. Yapılacak ilk iş,
· Üreticinin maliyetini düşürecek vergi reformları yapılmalı
· İç pazarın hareketlenmeli ve
· Dış Pazar oluşturulmalıdır.
Tüketici Milli Ekonomi Modeli Sosyal Devlet Uygulamaları ( Vatandaşlık
maaşı, Ev Hanımı maaşı, Çocuk maaşı vb.) ile desteklenmeli, gelir dağılımında
adalet sağlanmalıdır. Böylece iç pazar, hareketlendirilmelidir.
Piyasanın ihtiyacı olan sermaye dışardan maliyetli bir şekilde değil,
senyoraj geliri ile elde edilmelidir.
Üreticinin, dünya piyasası ile rekabet edecek güce gelmesi sağlanmalı,
Ar-ge çalışmaları yapmaları için desteklenmelidir. Dış ticaret Milli paralarla
yapılmalıdır.
Üretici ben ürettiğim ürünü nasıl satarım diye düşünmemeli bile, devlet
üreticisine dünya çapında pazarlar oluşturmalıdır. Milli Ekonomi Modeline göre,
sosyal devlet anlayışında olduğu gibi dış ticarette de pazarların bulunması
mümkündür.
Unutmayalım; Covid-19
pandemisi sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Dünya adeta yeniden
yapılanmaktadır. Dünya Bankasının Raporunda “büyük yapısal reformlar şart”
ifadesi de bu durumun ilanıdır aslında. Bu yeni yapılanma dönemini tarih biz
kabul etsek de etmesek de “Haydar Baş
Dönemi” diye adlandıracaktır. Dünyada başta BRICS ülkeleri olmak üzere 4
milyar insan, bu dönemi yaşamaya başlamıştır bile. Ve bu ülkeler, pandemi
döneminde bile dimdik ayaktadır.
Nedendir bilinmez, biz Türkiye olarak, hala bu gelişmelere kulak
kapamaktayız.
Ne yazık ki; büyük bir değeri, kurtarıcıyı kaybettik. Onu dinlemedik.
Ama tesellimiz:
1. Tüm fikirlerini
modeller halinde tüm dünyaya deklare etti.
2. Birçok ülkede
modelleri uygulanmaya başladı.
3. İlmek ilmek dokuyarak
kemiyeti ve keyfiyetli bir kadro yetiştirdi.
O zaman şimdi Milletimize düşen Onun fikirlerine ve başta BTP Genel Başkanı
Hüseyin Baş olmak üzere emanet ettiği kadrosuna sahip çıkmaktır.
Dr. Öğr. Üyesi Ali Bestami Kepekçi