"Bu dünya hayatında işimize gelen oldu mu kazandık diyoruz. Belki de kaybediyoruz! Kazandık, ölçüsü Allah'ın (c.c) rızası ile birlikte olursa muteberdir. Kazandığın şey eğer Allah'ın (c.c) rızasını sana kazandırıyorsa o muteberdir. Onun için niyetlerimizi Allah'ın (c.c) rızasına endeksleyeceğiz ki, yaptığımız her işte kazançlı çıkalım…" (Hikmetin Sırları sh:33)
"İmam Gazali hazretleri diyor ki; "Bir eve misafir olarak gittin. Süslü bir altın tabakla sana ikram ettiler. Hoşuna gitti, teşekkür edersin, alıp torbana atamazsın. Çünkü ev sahibinindir. Elinden alındığı zaman, niçin alındı diyemezsin. Çünkü başkasının".
İşte bu mantıkla dünyaya sarılacaksın. Verilen ne olursa olsun mutlaka elinden alınacak…
Dünyayı kalbine değil, cebine koyacaksın. Bakın Hacı Mustafa Hayri Baba ne diyor; "Evladım! Dünya bir denize, insanın kalbi bir gemiye benzer. Eğer dünya sevgisi, senin kalbinde varsa, o gemi delik demektir. Ve sonunda batmaya mahkûmdur. Eğer dünya sevgisi kalbinde yoksa batmazsın." (Mektubat sh:332)
"Kul arayıştadır. Ne arayışında? Hakk'ı arayışta, Allah'ı (c.c) arayışta. Doğduğumuz andan itibaren arayıştayız. Dikkat edin her çocuk doğduğu andan itibaren ağlar. Hiç bir çocuk doğarken gülmez.
Ameli salih sahibi olan ise dünyayı terk ederken güler. Allah, Allah! Biri gelirken ağlıyor, biri giderken gülüyor.
Ağlayan, 'eyvah, ben esaret haneye düştüm. Oysa ben, O padişahın sarayından gelip bak nereye girdim. Eyvah! bunu demek istiyor…"
Hayırlarla deniyor, servet veriyor, sıhhat veriyor, mevki veriyor, rütbe veriyor. Bazen hastalık veriyor, çile veriyor, sıkıntı veriyor. Hepsi de deneme içindir.
Kula burada düşen iki husus vardır. Bütün bu hayırlar karşısında şükredip, "Sen ne güzelsin Ey Rabbim. Ne kadar iyisin, lütufkârsın" der.
Nimetle değil de Rabbi, onu farklı yoldan denedi. Çile verdi, fakirlik verdi, hastalık verdi. Orada ne yapacak? Sabredecek. "Niye beni böyle deniyorsun" deme hakkımız yok. Hangisi hakkımızda hayırlıdır biz bilemeyiz…" (Hikmetin Sırları sh:31–32)
"Tövbe edip Allah'a (c.c) yönelelim. Rızık bir gölgedir, sen onu bıraksan da o, seni bırakmaz. Arkasından koşarsan tutamazsın ama yürürsen o, seni takip eder. O halde çalışacaksın ve nefsini aradan çıkaracaksın…" (Mektubat sh:163)
"İbadette insan, önce Allah'ın (c.c) hukukuna, Allah'ın (c.c) çizdiği ölçülere dikkat eder. Ondan sonra kulların hukukuna, herkesin hukukuna riayet eder. Bilir ki herkesin hukuku, Allah'ın (c.c) hukuku ile ilgilidir…
Nefis dediğimiz o badire, o tuzak insanı kendi tasarrufuna aldığı zaman, iradesini kendi esiri yapar. İnsan farkında olmadan nefsinin iradesi, isteği istikametinde hayatını yönlendirir. Nefsin esiri olur. Ha başkası tutmuş sizi bir yere hapsetmiş, ha nefis esir etmiş, hapsetmiş. Ne fark eder?
Başkası sizi esir etse hiç olmazsa mazlumsunuz. Bunda mazlum değilsiniz. Bunda zalimsiniz. Nefis ipini gevşetmeyeceksin.
Oysa sen, ipini sıkacak yerde yuları onun eline verdin. Onu, Allah'a (c.c) secde ettireceksin. Bu noktaya geldiğiniz zaman Allah'a (c.c) sevdanız başlar. Hürriyetinize kavuşursunuz. Nefsin esaretinden kurtuldunuz mu hür olursunuz. Hür oldunuz mu, Allah (c.c) ile beraber olursunuz. İbadetle olur bütün bunlar, ibadetsiz olmaz…" (Yaşayan Kuran, Sünnet sh:31)
Prof. Dr. Haydar Baş
(Kilis Postası Haber Merkezi)