Bir hangemedir alıp başını gidiyor. Beddualar, paralel devlet, çete derken herkes durduğu ya da durmadığı yere göre olaylar hakkında yorumlar yapıyor. Özellikle basın yayın organlarında boy gösterenler meselenin şu anı ile ilgililer ve konuşmacıların çoğu olan ya da olmayan şeylerin adını net olarak koymaktan uzaktalar.
Meselenin adını koymak ve gündemi oluşturan her bir haberin bilginin, demecin, eylemin, eylemsizliğin geçmişini irdelemekten, geçmişi irdelerken gelecekte meydana gelebilecekleri izah etmekten beri durumdalar.
Meselenin tam olarak adını koyabilmenin kolay bir şey olduğunu sanmayın. Bu başlı başına engin bir öngörü, aynı zamanda çok netlik isteyen bir derinlik aynı zamanda sağlam bir muhakeme gücünü ve bütün bunlara bağlı olarak Ülkemiz, özellikle Türk Milleti menfaatine siyaset üretebilmeyi gerekli kılar.
Bu saydığım özelliklerin kahır ekseriyette; gazetecilerde, siyasilerde, parti genel başkanlarında, belediye başkan adaylarında olmasını beklemek biraz beyhude bekleyiştir. Âmâ en azından topluma yön verme durumunda olan insanların tamamında olması elzem olan bir husustur. Eğer toplumun ön planında olan insanlarda bu hasletlerin olmaması işte gelecek için tehlikeli olan budur. Çünkü takip edilen örnek alınan insanların yaptıkları hatalar topluma bumerang etkisi yapmaktadır.
Demem o ki: Şu anda Devlet arenasında olan şey nedir? Olan olayların evveliyatı ne zamana kadar geriye gider? Planlayıcıları kimlerdir? Elde edilmek istenen gaye nedir? Olayları tam bir doğru analiz ile okuyabilmek için hangi bakış açısına sahip olmak gerekir? En önemlisi yapılması gerekenler nelerdir?
Birinci sorudan başlarsak Olayın devlet cenahında olan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın itirafı ile: Devlet aygıtının yönetimini iyi bir şekilde okuyamadığını gösteriyor. Bunun da en büyük nedeni başbakanın yenilmez egosudur. Başbakanın egosu onu olaylara kuş bakışı olarak bakabilmesini engellemiştir. Sokratesin "Bir şey biliyorum o da hiçbir şey bilmediğimdir." kaidesini başbakanın kendisi unuttuğu gibi ona hatırlatan da olmamış, danışmanlarının hiçbiri de başbakana İstanbul Belediyesini değil de Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönettiğini anımsatmadılar. Bir söz yola sokar bir söz yoldan çıkarır derler.
Devlet arenasında olan şeyin paralel yapıya başbakanın tabiri ile çeteye bakan yönü ise tam bir muamma. Cemaat denilen yapının dünya görüşü, ise varlığını devlete tersten bakışına borçlu. Onlara göre devlet yavaş yavaş, sessizce ve de kapıdan değil de tünel kazılarak içine girilmesi gereken bir bina. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu ve felsefesi ile bir türlü barışmadılar. Sahip oldukları Protestan İslamiyet anlayışı onları makyavelist tarzda yaşamaya itti. Fetullah Gülen'in gerekirse bir milyon kazanmak için milyarlar harcayacaksın anlayışı her şeyde hâkim. Atatürk'e Süfyani(kıyamete yakın deccalin yardımcılığını üstlenen kişi) olarak bakış, eve tünel kazarak girebilmek için yabancı ülkelerin gizli servisleri ile dirsek temasında olmanın fikri meşruiyetini sağlamaktadır.
Bir o kadar televizyon kanallarında böyle bir yorum görmüş olmazsınız. Çünkü onlarda bu hangeme üzerinden Ülkemize biçilen toplum mühendisliğinin enstrümanları olmaktadırlar. Yolsuzluk dosyasında ayakkabı kutuları, savcının şüphelilere tavrı, replay yapılarak devamlı surette gözümüzün içine sokularak toplum formatlanmaktadır.
Av. M. Galip Akdağ