Türkiye’nin ilk yerli otomobili olan Devrim arabaları 1961 yılında yapılmıştır. Eskişehir demiryolu fabrikasında yaklaşık 48 mühendis ve 200'e yakın işçinin özverisi, el emeği, göz nuru ile hayat bulmuştur. 4,5 aylık bir çalışma sonucunda kaportasından motoruna, direksiyonundan koltuk kaplamalarına kadar yerli ve milli idi, devrim arabaları.
Ancak emperyalist güçlerin baskısına dayanamayan iktidar tarafından, güya sunum esnasında yürümediği için otomobil cezalandırılarak üretime geçilmedi. Arabanın deposuna benzin koymayarak suikast yapanlar değil de, arabanın cezalandırılması her şeyi gözler önüne seriyor aslında.
Günümüz koşullarında sahip olduğumuz teknoloji ile ülkemizde hem araba üretiliyor hem de birçok ünlü markaya araba parçalarını fason olarak üretip ihraç ediyoruz. Hatta Anadolu’nun birçok köşesinde bunu başarı ile yapan özel teşebbüse ait firmalar da mevcuttur.
Son günlerin gündem karmaşası içerisinde sanki ülkemiz otomobil üretiminden çok uzakmış gibi bir gündem oluşturuldu. Lisansı ve üretimi İtalya olan bu araç hakkında sosyal medyada çok bilgiler var. Ama özeti şu, bu araba 2018 de Pekin fuarında sergilenmiş. Üreticisi HybridKineticGroup (Hong Kong) tasarım firması ise Pininfarina (İtalya). Üstelik lisansı yabancılara ait elektrik pilli olması, şarj konusunun başlıca sorun olduğu gibi birçok sorunu bünyesinde barındırıyor. Dünya teknolojisinin geldiği nokta daha çok bor temelli teknolojileri ön plana çıkarıyor. Üstelik bor kaynakları ülkemizde bulunmaktadır. Prof. Dr. Haydar Baş hocamız Milli Ekonomi Modeli eserinde 2005 yılında bor teknolojisi temelli milli bir arabanın ülkemiz koşullarında daha geçerli olduğunun altını da çizmişti. O halde gerçekten milli bir araba düşünülüyorsa bilimsel verileri esas alarak yeniden bir düzenleme yapılmalıdır. Yoksa sonuçta yine zaman ve imkân kaybeden ülkemiz olacaktır.
…
Libya tezkeresi Meclis Genel Kurulu'nda oylanarak kabul edildi. Verilen her oy elbette sahibini bağlayacaktır. Hiç olmazsa vicdanları ile baş başa kalacaklardır. Ankara, Libya’nın Trablus kentinde kurulu birleşmiş milletler tarafından kabul edilen hükümeti, General Halife Hafter güçlerine karşı koruma amacıyla askeri destek verecek. Madem Birleşmiş Milletlerin kabulü bu kadar önemli neden BM’nin kabul ettiği Libya lideri Muammer Kaddafi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’a karşı duruş ortaya kondu.
İktidar, önceleri şiddetle karşı çıktığı Libya’ya NATO hava operasyonuna en büyük desteği vermemiş miydi? Hatta komuta merkezinin İzmir olmasını kabul ederek, kalkan savaş uçaklarının Libya’da Müslüman kanı dökmesine sebep olmamış mıydı?
Burada demem o ki, daha sonra pişman olacak kararlar verilmemelidir. Biz unutabiliriz, unutturabiliriz ama tarih asla unutmayacaktır.
…
Ortadoğu eksenindeki bütün gelişmeleri Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında okumak gerekir. Tekrar tekrar altını çizmekte fayda var, Türkiye’nin de hedefleri arasında olduğu BOP’unamacı bölgemizin ABD ve İsrail tarafından teslim alınmasıdır. General Kasım Süleymani ve arkadaşlarının Irak topraklarında terörist bir saldırı ile şehit edilmeleri emperyalistlerin kararlılığını göstermektedir. ABD Başkanı Donald Trump’ınaçıklamaları çok net. Karşımızda kimse durmasın biz karar verdik, sizin düşüncenizin hiç önemi yok; yanımda olmaz, karşımda durursanız savaşa hazır olun mesajı vermeye devam ediyor. Bu mesajın hedefi özneler kadar işgal söylemidir. O halde mesajı iyi okumak ve tedbir almak gerekir. Üçüncü ülkeler tarafından diplomatik girişimler elbette yapılmalı ancak haklıya hakkını haksıza da haddini bildirmek olan adaletin gereği de tecelli etmelidir.Şunu da unutmamak gerekir, emperyalist güçler kitleleri ikna edecek parametrelere öteden beri çalışmaktadır. Basın yayın, sivil toplum örgütleri, toplum nezdinde öne çıkartılmış şahsiyetlere karşı atalarımızın "Her gördüğün sakallıyı deden sanma” sözünü hiç unutmayalım.Yaşanan bu terörist saldırı insanları tanıtmış ve deşifre etmiştir. Kim bölücü ve emperyalistlerin taşeronu, kim birlik ve beraberliğin yanında milletin yanında, toplum olarak bu görülmüştür.