Türkiyede siyaset anlayışı ve devlet idaresi şekil değiştirmektedir.
Adım adım getirildiğimiz nokta 100 yılı tamamlayamayan bir cumhuriyetin sonu olabilir.
Neredeyse, hemen her maddesi sivil otorite tarafından yenilenmiş 82 anayasası, farklı maksatlar arkasına sığınılarak tekrar yazılmaktadır.
Bölücü örgütle alt yapısı hazırlanan anayasa çalışmaları, halen yürürlükte olan anayasaya aykırı bir şekilde devam etmektedir.
82 Anayasası Madde 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir der.
Madde 2: Atatürk Milliyetçiliğine bağlılığı yazar.
Madde 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür diye devam eder.
Madde 4 ise, 1inci, 2nci ve 3üncü maddelerin değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini anayasal güvenceye almıştır.
Bugün ise, yeni anayasanın siyasi kanadı, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bölünmez bütünlüğü, yıllardır bölmek isteyenlerle pazarlıktadır. Hatta fikirleri alınmadan anayasa yazımı için kalem oynamamaktadır.
İcraatlar mevcut anayasanın 1inci, 2nci ve 3üncü maddelerine aykırıdır ve anayasal suçtur.
Bizim anayasamızı değiştirmenin derdinde olanlar belli ki, anayasal suçların farkında değiller.
Onlara yaptıklarının suç olduğunu bir de pek kıymet verdikleri AB müktesebatından hatırlatalım.
Üye devletler açısından bağlayıcı bir metin haline gelen Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 21. maddesi: Cinsiyet, ırk, renk, etnik veya sosyal köken, dil, din, inanç... gibi temellere dayanan her türlü ayrımcılık yasaktır demektedir.
Irkçı ve etnik kökene dayalı ayrımcılığın yasak olması AB içinde hukuki yaptırıma da sahiptir.
ABnin İşleyişi Hakkında Anlaşmanın 19. maddesinde: Konsey, bu anlaşmanın diğer hükümlerine dokunmaksızın, ...özel yasama usullerine uygun olarak ve Avrupa Parlamentosunun onayını aldıktan sonra cinsiyet, ırk ve etnik köken, ...ayrımcılığına karşı mücadele etmek üzere uygun tedbirleri almak amacıyla oy birliği ile hareket edebilir demektedir.
Yani ırka ve etnik kökene dayalı ayrımcılık Avrupa Birliğine göre de suçtur.
AB talepleri çerçevesinde Türkiyede 36 etnik kimlikten bahsedilmektedir.
Bu 36 farklı parça birleşerek Türkiye Devletini oluşturmuştur.
Mozaiğin 36 parçasından sadece biri Kürt kardeşlerimizdir. Laz, Çerkez, Boşnak vs. diğer parçalar da bizi biz yapan bütünün elemanlarıdır.
Sadece Kürtlerin ezildiğinden bahsetmek ve sadece onlara anayasal haklar bahşetmek, yani etnik köken ayrımı yapmak mevcut anayasaya ve AB müktesebatına aykırıdır.
Kaldı ki, 82 Anayasası, ırk ve etnik köken ayrımı yapmadan tüm vatandaşlarına, vatandaş olmasından kaynaklanan hakları sonuna kadar sunmuştur. Bu hakların kullanılmasında herkes eşittir.
Madde 10, herkesin dil, ırk, renk, ...din, mezhep ayrımı olmadan kanun önünde eşit olduğunu yazar.
Madde 12, Temel hak ve hürriyetleri herkes açısından düzenlemektedir.
Madde 17, kişinin dokunulmazlığını; Madde 18, angarya yasağını; Madde 19, kişi hürriyeti ve güvenliğini; Madde 20, özel hayatın gizliliğini; Madde 21, konut dokunulmazlığını; Madde 22, haberleşme hürriyetini, Madde 23, yerleşme ve seyahat hürriyetini; Madde 24, din ve vicdan hürriyetini, Madde 25, düşünce ve kanaat hürriyetini herkes açısından düzenlemektedir.
Herkes, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olan ve ben Türküm diyebilen herkestir.
Herkes, Atatürkün bu devleti kurarken, seçtiği Türk üst kimliği içindeki Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Boşnak vs. herkestir.
Bugün yeni haklara sahip olma bahanesi ile adı geçen Kürt kardeşlerimiz de bütünün içindeki herkestir.
Ve her hakları zaten anayasal güvencededir.
Öyleyse, mevcut anayasal düzene ve Avrupa Birliğine göre suç olan etnik ayrımcılık neden yapılmaktadır?
Burada maksat, hak vermenin ötesinde anayasanın 3. maddesinde vurgulanan devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğü zedelemekten başka bir şey değildir.
Bu noktada, gelişmeler karşısında sessiz kalacak her siyasi, büyük bir vebal altındadır.