Kıyamet alametlerinden biri de işin ehlinden çıkacağı
noktasında verilen haberdir. Gerçekten de ikili münasebet esnasında işinizin
düştüğü bir kurumda ya da işinizin düştüğü bir insanla aranızdaki diyalogdan
sonra hemen herkesin ağzında sakız olan bir söz vardır. “Maalesef adam
kalmamış, bu adam bu işin ehli değil” dediğimiz çok oluyor.
Ama sizin zarar gördüğünüz o ikili ilişkiden, kendinizi
sorumlu hissetmiyorsunuz. Halbuki onun o makama gelmesi aslında geçmişte
yapılan yanlış tercihlerin neticesinin ya da geçmişte ekilen yanlış tohumların
ürünü olduğunu unutuyorsunuz.
Ne iyilik ne kötülük asla kendiliğinden oluşmaz ve gökten
zembille gelmez. Onun mutlaka evreleri vardır ve her evrede birilerinin vebali
ve tercihi söz konusudur.
Bir hastalık, toplumda zuhur etmişse; teşhis ve tedavi
sürecinde hastalığın geçmiş hikayesi meydana çıkartılması gerekir. Yapılan
yanlışın ya da hastalığın seyrinin teşhiste büyük bir önemi vardır.
Herkesin ortak görüşü madem iş ehlinden çıkmıştır.
Neden çıkmıştır? Nasıl çıkmıştır? Tarihi seyri nedir?
Bunlar araştırılmalıdır…
Aslında süreç, emanetin aslına verilmekten vaz geçildiği
anda başlamıştır.
Yüce Allah, Kur’an’da emaneti ehline vermemiz hakkında emir
ferman buyuruyor. Adaletle hükmetmemizi de emrediyor:
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar
arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel
öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.”
(Nisa /58)
Nisa suresindeki bu ayet, insanlara tercihlerinde
yanılmamaları için emirle öğüt ifadelerini birlikte beyan ediyor ki; emaneti
ehline verdiğimiz taktirde hem dünya hem ahiret hayatında mutluluk duyacağımızı
işaret ediyor.
Bu ayetin sebebi nüzulü; Mekke’nin fethinde Kabe’nin
anahtarı ve Mescid-i Harâm’ın hizmet sorumluluğu daha önceleri Ebu Talha
oğullarından Osman’daydı. O, anahtarın kendinden alınacağı korkusunu taşırken
Efendimiz onu yanına çağırarak anahtarı kendisine teslim ederken söylediği şu
söz çok manidardır:
“Ey Ebû Talha oğulları! Allah Teâlâ’nın emanetini, sürekli
sizde kalmak ve dürüst hareket etmek üzere alınız! Onu, zâlim olmadıkça hiç
kimse elinizden alamaz! Bugün, iyilik ve ahde vefa günüdür.” buyurdu. (İbn-i
Hişâm, IV, 31-32; Vâkıdî, II, 837-838; İbn-i Sa’d, II, 137)
Emaneti teslim ettiğiniz insanları şayet emanet ehli değilse,
kendi ellerinizle münafıklık yapmaya meydan vermekle, onun işlediği nifak alametinin
cezasını da ahirette birlikte çekebileceğinizi unutmamak lazımdır.
Yanlış tercihle, kendi ellerinizle bir münafıklığın
oluşmasına zemin hazırlamakta siz de pay sahibisiniz…
Peygamber efendimiz buyuruyor: “Münafığın alâmeti üçtür:
Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet
edildiğinde hıyanet eder.” (Buhârî, Îmân 24; Müslim, Îmân 107-108.)
Bir rivayette: “Oruç tutsa, namaz kılsa ve kendini mümin
zannetse bile” buyurulur. (Müslim Îmân 109)
Allah Resûlü, emanetin ehline verilemediği taktirde beklenen
tehlikeyi haber vermiştir: “Emanet ehline verilmediği zaman, işte o zaman
kıyameti bekle!” (Buhârî, İlim, 2; Ahmed, II, 361)
Bu bilgiler ışığında, herkesin kendini emanet hakkında
değerlendirmesini rica ediyorum.
Uğur Kepekçi