Bir önceki makalemizde Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın “İslam’a itirazların ve ihtilafları halledecek kaynağın ancak Kur 'ân-ı Kerîm olduğu, ancak O'na inanan bir kavim için yol gösterici ve rahmet olacağı” tespitini aktarmıştık. Devam edelim:
“Demek ki, Kur 'ân yegâne hidayet kaynağıdır, hakikat
membaıdır. Ama O'nda öyle bir sır saklıdır ki, in anmayanlar perdelenip O'nu
anlayamazken, inanıp, gönlünü O'na açanlar ise o hakikat ummanından doya doya
içmekte açıldıkça açılmakta ve sonsuz bir umman gibi genişlemektedir. İşte
hidayet, kalbî keşif ve hikmeti kavramak; böyle bir hal ve tecellidir.
Nasibi olmayan, kalbini İslam’a açmayan, samimi davranmayan,
kalbinde fitne ve nifak taşıyan, dünyevi ihtiraslardan kurtulamamış olan ve
ideolojik maksatlar güden fitnecilere alet olup, nefis ve şeytanın esaretinde
kalan zayıf karakterli
İnsanlar, İlahî hikmetin meyveleri olan İlahî nurdan, feyiz
ve bereketten elbette mahrum kalacaklar ve böylece onların fikirleri, işleri ve
halleri itirazların girdabında boğulacaktır.
İtirazcılar, şu âyet-i kerimede anlatılan yüce nimetten,
feyiz ve rahmetten mahrum kalmaktadırlar:
"Allah (cc) kimi doğru yola iletmek isterse onun
kalbini İslam’a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkarıyormuş gibi kalbini
iyice daraltır. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir. Bu
(din), Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz öğüt alacak bir kavim için ayetleri
ayrıntılı olarak açıkladık.” (En’am/125-126)
Buradan itiraz ve sapıklığın, hidayet ve hikmetten mahrum kalmaktan
kaynaklandığını anlıyoruz. Ve biliyoruz ki; dalalette kalanların gönüllerinde
bir sıkışma olacak, böylece onlar hidayetten mahrum kalarak sapıtacak ve
itirazcı olacaklardır.
Demek ki; İslâm, gerçek ve kendisine has özellikler taşıyan
yegâne tezdir. Sapıklık ve itirazlar ise arızıdır, sonradan ortaya atılmış olup
antitez hükmündedir. İtirazların kalbî, aklî, ilmî, pek çok sebepleri vardır.
Şu da bilinmelidir ki; İslam’a itirazlar yalnız inan mayanlar tarafından
olmamış, aynı zamanda inandığı halde yukarıda belirtilen nasipsizlik veya
hikmetten mahrum oluş sebebiyle de birçok itiraz vuku bulmuştur. Belki de
İslam’a en büyük darbeler bu itirazlardan gelmiştir. Çünkü bunlar içten
tahribata neden olan çökertmeci ve birbirine düşürücü itirazlardır. Asıl bunlar
karşısında ayık olmak ve de ölçüyü iyi korumak gerekir.
Bu bölümde İslam’a itirazlar (kronolojik) bir şekilde ele
alınacak ve görülecektir ki; on dört asır evvelki itirazlarla bugünküler
arasında mahiyet ve metot olarak fazla bir fark yoktur. Tarihin tekerrür edişi
gibi, hakikat karşısında itirazlar da tekrarlanıp durmuştur.” (Prof. Dr. Haydar
Baş, Din Tahripçilerine Kuranı Kerimin Cevabı, 1998, Sayfa 48-49)
(Devam edecek…)