Ehl-i
Beyt’in masum imamları hayatlarını bir yandan İslam’ın ilkelerini yaşatmak,
doğruyu yaşamak ve sapık akımların tahribatlarıyla mücadele ile geçirmiştir. Bu
yazımızda sapık akımlardan ikisi “mutezile” ve “cebriye” görüşünü örnek olarak
vereceğiz.
Mutezile
düşüncesi:
Mutlak
olarak hadislere dayanmayı reddeden bir zihniyet olarak ortaya çıktı. Hadis
ehline karşı yoğun bir saldırı başladı.
Mutezile
düşüncesinin temel esprisi İslam inancını akli tefekkür zeminine oturtmak ve
akılla nassın çatıştığı anda nassı aklın istekleri doğrultusunda etmektir. Bu
düşünceye göre, imanla birlikte büyük günahlar insan zarar vermez fikriyatını
ortaya atarak hak yoldan sapışların yolunu da açmak istiyorlardı.
Mutezile
düşüncesinde o dönemde, sırtını siyasi otoriteye dayamış, bir manada onlara
hizmet ediyordu. Mesela hilafetin daha iyi olan biri varken ondan aşağı olan
birine verilebileceğini dile getiriyorlardı, ki böylece Emevi ve Abbasilerin
iktidarına meşruiyet kazandırmış ve onlara hizmet etmiş oluyorlardı.
Halifeler
başta Ahmet b. Hanbel olmak üzere, resmi düşünceye karşı çıkan pek çok İslam
alimi bu tutumlarından dolayı mahkûm edilip işkenceye maruz kaldılar.
Hadislerin
Hz. Peygamberin emaneti olduğu düşünüldüğünde, hadisleri reddetmek, Hz.
Peygamberi ve Onun gerçek varisleri olan Ehl-i Beyt’i reddetmektir.
İmama
Bakır (a.s.) kurduğu Ehl-i Beyt Mektebi ile bunlara karşı ciddi mücadele
vermiştir. (Prof. Dr. Haydar Baş / İmam Muhammed Bakır (a.s.) / sayfa 509-514).
Cebriye
düşüncesi:
Bu
mezhebe göre iyi ve kötü doğrudan doğruya Allah'tan gelir; olayların ortaya
çıkışı ve meydana gelişi, insanın iradesine bağlı değildir, zira her şey Allah
tarafından önceden değişmezcesine belirlenmiştir? Diyorlardı ki: "Bizim
yaptığımız bir şey yok, çünkü biz ihtiyar (yani serbest irade) sahibi değiliz.
Bilakis, Allah'ın iradesi ile hareket ediyoruz. Namaz kılmamızı istediği zaman
namaz kılıyoruz. Şarap içmemizi istediği zaman şarap içiyoruz. Biz buna mecburuz."
Ehl-i
Beyt'in cevabi görüşü: "Şurası açıktır ki, böyle bir akideyi benimseyen
bir kimse, farzları terk etmek, içki içmek, zina etmek, hırsızlık yapmak ve
adam öldürmek gibi suçları işleme hususunda nefsine müsamaha gösterir. Ve sonra
da 'Allah hırsızlık yapmamı istedi ben de çaldım. Allah zina etmemi istedi ben
de ettim' demeye başlar. Böyle bir durumda insanın kesbi iradesi ve serbest
tercihi söz konusu olmadığı gibi, Allah'ın kendisine bahşettiği akıl nimetini
de kullanma durumu söz konusu olabilir mi?"
İmam
Bakır(a.s.) bu sapık akımla ciddi mücadele vermiş ve ümmeti bu konuda ikaz
etmiştir:
"Sakın
tefviz(cebriye) inancını benimseme! Çünkü Allah, zayıflık ve gevşeklik
göstererek, işi kullarına bırakmamıştır. Zulmederek de onları günah işlemeye
zorlamamıştır." (İmam Bakır(a.s.) /Prof. Dr. Haydar Baş / sayfa 511-512)
Diğer
sapık akımlarla karşı verilen mücadeleyi “Ehl-i Beyt’in sapık akımlarla
mücadelesi” analizimizde belirttiğimiz için burada konumuzu bitirmek istiyorum.
Daha fazla bilgi almak isteyenler Prof. Dr. Haydar Baş’ın Ehl-i Beyt
Külliyatını okursa aydınlanacaktır. Gayret bizden tercih sizden hidayet
Allah’tan.
Uğur
Kepekçi