Nahl Suresi 43. Ayette “Bilmiyorsanız Zikir ehline sorun” buyruğunda bahsedilen sorulacak zümrenin Ehli Beyt olduğunu beyan etmiştik.
İmam Muhammed Bâkır'a (a.s.), "Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun" ayetinde kastedilenlerin kim olduğu sorulduğunda, “Burada kastedilenler Ehl-i Beyt İmamlarıdır" buyurdu.
Bu konuda başta İmam Ali olmak üzere bütün Ehl-i Beyt imamların görüşü bu ayette geçen “zikir ehlinin” Ehl-i Beyt olduğudur.
Zaten Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a.) kendinden sonra tabi olunacak ve takip edilecek adresi Veda Hutbesinde tarif etmiştir.
“Size iki emanet bırakıyorum. Onlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız. Bunlardan biri, Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim, diğeri ise Ehl-i Beyt’im, ıtretimdir” buyuruyor. (Müslim, Sahih, Fedail’us-Sahabe, 36; Darimî, Sünen, II/431-432; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/14, 26, 59).
Bir başka kaynakta geçen hadisi şerifte de Ehl-i Beyt’e nasıl davranacağımızdan imtihan edileceğimiz işaret edilmiştir.
“Şüphesiz ben sizin aranızda iki ağır ve değerli emanet bırakıyorum ki eğer onlara sarılırsanız hiçbir zaman sapıklığa düşmezsiniz. Onlardan biri diğerinden daha büyük olan Allah’ın kitabı Kur’an’dır ki gökten yere uzanan bir ip misalidir. Diğeri ise benim itretim olan Ehl–i Beyt ’imdir. Bu ikisi Kevser havuzu başında bana varıncaya kadar hiçbir zaman birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın benden sonra bu emanetlere nasıl davranacaksınız?” ((Es-Sevaik–ulMuhrika, S.226))
Allah Resulü, Kur’an ve Ehl-i Beyt hakkında şöyle buyuruyor: "Çocuklarınızı üç şey üzere yetiştiriniz: Benim ve Ehl-i Beyt'imin sevgisi ve Kur'an-ı Kerim'i okumaları üzerine yetiştiriniz" (Suyuti, Camiu's-Sağir, s.14).
Bu sebeple Kur’an’ı eksiksiz ve en doğru anlayan, sırrını çözen, hayatlarında tatbik eden Ehl-i Beyt’tir.
Bu kadar açık mesajlar olmasına rağmen Kur’an hakkında sapık görüşlerini niyetlerini gizleyip rol gereği doğru gibi görünenler her devirde olacaktır.
Maksadımızı izah etmek adına Hz. İmam Ali (as) döneminde yaşanan bir hadiseyi aktarmak isteriz:
Hz. Ali Cuma namazında, minberden halka hutbe okurken mescidin bir köşesinden bir gurup Harici ayağa kalkarak "Hüküm Allah'a aittir" diye bağırmaya başladılar. Hz. Ali sözünü kesti, onlara dönerek "Söz doğru ama söyleyenlerin maksadı hak ve doğru değil." Diye cevap vererek doğru gibi görünen bazı sözlerin aslında maksatlarının yanlış olabileceğini işaret etmiştir. (İmam Ali/ Prof. Dr. Haydar Baş/sayfa 758)
Haricilerin maksadı, Müslümanları İlmin kapısı Hz. Ali(a.s.) hakkında şüpheye düşürüp ona karşı isyan bayrağını açtırmak idi…
Kur’an, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.a.) ve daha sonra da Ehl-i Beyt’le beraber olmadan bu bütünlüğü kavramadan anlaşılmaz. Aksi taktirde Sıffın savaşında olduğu gibi Kur’an’ın arkasına saklanan münafıklar ortalıkta cirit atar durur.
Sıffın Savaşında İmam Ali (a.s.) Muaviye’nin ordusunu mağlup etmek üzere idi. Ancak Muaviye’nin danışmanı Amr b. Âsı’n aklına bir münafıklık geldi. Kur’an sayfalarını mızraklarının ucuna takıp karşı tarafı Kur’an’ın hükmüne çağırmalarını emretti. Bunun üzerine Muaviye’nin askerler Mushafları mızraklarının ucuna takarak, “Savaşı bırakalım, aramızda Allah’ın kitabı hakem olsun” diye bağırmaya başladılar. Bu teklifle bir anda kafası karışan İmam Ali’nin askerleri ne yapacağını şaşırdılar. İmam Ali (a.s.) “Hak benimledir” diye feryat etse de Muaviye maksadına ulaşmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.a.) şöyle buyurmuşlardı; "Ali Hak iledir. Hak da Ali iledir. Hak değirmen taşı misali Ali'nin etrafında dönmektedir. Kuran Ali ile beraberdir. Ali Kuran ile beraberdir." (İmam Ali Buyruğu / Nehcü'l-Belağa)
Hakka kavuşmak; Hakkın dışında hak aramak gafletinden kurtulup, Kur’an’la Ehli Beyt bütünlüğünü anlamakla mümkün olur.
Uğur Kepekçi