Bugüne kadar
yaratılış, ayrılık, arayış, masivadan kurtulmak gibi çok önemli konuları Prof.
Dr. Haydar Baş Hocamızın şaheserlerinden bilgileri aktarmaya çalıştık. Bu
bölümde de Zikrullah ile alakalı bir başka konuya kapı aralayacağız.
Tasavvuf
dilinde nefsin terbiyesi ve gönül yolculuğu anlamında kullanılan seyr-ü sülûk
ile zikrullah arasındaki ilişkiye değineceğiz. Derdi Allaha vuslat olan, gönül
yolculuğunu önemseyenlere değerli bilgiler aktaracağız inşallah.
“İnsanın
yaratılış gayesi, âyet-i kerime ile bellidir. Cenâb-ı Vâcibu'ı-Vücud
Hazretleri:
“Ben cinleri
ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım"(Zariyat/56)
buyuruyor.
İnsanın
yaratılış maksadı ibadettir, Allah’ı tanımak, bilmektir.
Bu yolla
O'na kul olmak, vasıl olmaktır.
Allah'ı
tanımayan varlık vazifesini yerine getirmiyor demektir. Dolayısıyla kul, dünya
ile ilgili bütün amellerini tamamlarken onun asıl meselesi Allah'ı tanıması,
Allah'a ubudiyyet olmalıdır.
Kim Cenâb-ı
Hakk ‘tan uzaklaşır, O'nu tanımaz, ibadet etmez ise; 0, nereden gelip gittiğini
anlamayan hayvan mesabesinde bir varlık olur. Binaenaleyh, insanın, yaratılış
maksadını çok iyi bilmesi lazım.
Yeryüzüne
Allah’ın halifesi olarak gönderilen insan fevkalade meziyetlere, harikulade
üstünlüklere sahiptir. Tin Suresinde: “Biz insanı en mükemmel surette
yarattık" buyurulmakla bu hakikat ifade edilmektedir.
Gerçekten de
madde ve manası ile ekmel olan insanın beden kalıbı içinde öyle fevkalade
hasletleri ve meziyetleri vardır ki, bu hususiyetleri ve vasıfları diğer
mahlukatta bulmak mümkün değildir. Bunların başında ruh cevheri gelir.
Ruh, insanın
özü, varlığının varlığıdır. Bu sebepten olacak ki, onun aslını idrak, imkânsız
denecek nispette zordur. Nitekim Peygamber Efendimize "Ruh nedir?"
diye sorarlar. Bu sorunun cevabını vermek üzere Allah, Sevgili Peygamberine
Cebrail'i gönderir;
“Bir de sana
ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindedir, O'nun bileceği
işlerdendir. Size sadece az bir ilim verilmiştir"(İsra /85) buyurur.
Bazı
müfessirler buradaki "al /emr" kelimesini "gölge" olarak tefsir
ederler. Yani ruh Cenâb-ı Hakk'ın gölgesidir. Bu muazzez ve mükerrem varlığı
tanımak, kulluk şuurunu idrak derecesinde zor bir olaydır.
Mesela;
altmış yaşındaki bir insandan ruhtan bahsetmesini isteseler, altmış yıllık
dostundan, başka bir ifade ile varlık cevherinden yarım saat bile bahsedemez.
Hâlbuki aslolan, insanın kendini bilmesidir. O halde insanın kendi kendini
okuması şarttır. Kendinin âlimi olması zaruridir. Kendini bilen kişiye arif
denir. Cehalet ise insanın varlığından gâfil olması, kendini bilmemesidir.
Yunus' un dediği gibi; “ilim, ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen
kendini bilmezsin, ya nice okumaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve
Zikir /Sayfa 553-558) (Devam edecek)
Uğur Kepekçi