Son zamanlar da ülkemizde yaşananlar, belirli bir kesim hariç sanki hiç yaşanmıyormuş gibi, bana necilik ve hatta umursamazlık almış başını gidiyor.
Her gün yeni bir suni gündemle vatandaşı canından bezdiriyorlar,toplumun değer yargıları hiçe sayılıyor,vatandaş iş- aş derdine düşmüş, tüccar çek-senet derdine, tekel işçileri ekmekleri için aylardır Ankara'nın göbeğinde soğuk kış şartlarına rağmen haklı davalarının mücadelesini verirken, Doktorlar, Eczacılar derken Sayın Başbakan bakkalların derdine derman olmak yerine, onları bitirme projesini gündeme taşıdı.
Sayın Başbakanın derdi bu millet olmadığı için, ülkenin gerçeklerini ne zamana kadar görmezden gelecek...
Büyük marketlere (yabancılara) tanınan haklar, Osmanlı dönemindeki duyunu umumiye yi hatırlatıyor insana. Bakkallara ise çözüm, üçünüz beşiniz bir araya gelip market açın deniyor, o kadar. Toplumumuz adeta barut fıçısına çevriliyor, iş arayan dertli, bulan dertli çalışan çalıştığına, emekli olan emekliliğine sevinemez oldu, nasıl sevinsin ki? Bu maaşla...
Daha da vahim tablolar görünmeğe başladı, en dinamik olarak bilinen kurumlarımızda ardı ardına gelen intihar vakaları, halimizin vahametini gözler önüne sermesi bakımından çok manidardır.
Kısaca sivilinden askerine, polisinden memuruna, çiftçisinden çöpçüsüne, toplumumuzun her kesiminde huzursuzluk, öfke almış başını gidiyor.
Peki bu puslu havadan kimler memnun, kimler kârlı? Bunun cevabını kendimiz bulup gereğini de yapmamız lazımdır. Bunu da yaparken bir çukurdan çıkıp, karanlık, fakat allı pullu dehlizlere sokulmamamız için örfü, adedi,kültürü bizden olan bizim gibi düşünenlerle bir ve beraber olmak zorundayız.
Yusuf YAKUT