Yaşadığımız zaman dilimini iyi idrak etmek zorundayız. Bizi kuşatan zamana, mekana; maddi ve manevi koşullara, hal ve hareketlerimize dikkat etmek zorundayız. Ne gibi, aynen kış ve yaz aylarında aldığımız tedbirler gibi. Soğukta kalın giyinen biz, yaz aylarında daha ince giyiniriz. Aksi halde hasta olur ve bunun neticelerine katlanmak zorunda kalırız.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamız yer yer insanları ikaz ederdi. Bu ikazlardan bir tanesi de “zifiri karanlık” döneme girildiğine dairdir. Bu konuda sebep olanlara yönelik "Türkiye'yi zifiri karanlığa gömdünüz, içinden çıkmanız da asla mümkün değildir.” Bu sözü hepimiz biliyoruz.
Peygamberimiz efendimiz (saa), "Ben Kıyamet'in kopacağı aynı saatte gönderildim. Ancak, şunun şunu geçmesi gibi ben kıyamet saatini geçip biraz evvel geldim!" buyurdular ve orta parmağı ile şahadet parmağını gösterdiler." Tirmizi, Fiten 39, (2214).
Bizler ahir zamanda yaşıyoruz. Yani zamanın sonunda yaşıyoruz.
Peygamberimiz (saa) “salih amel işlemekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.”(Müslim, Îmân 186. Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3) buyurmaktadır.
İşte yaşadığımız zaman diliminin izahı tam da budur. Kıyamet alametleri ile ilgili hadis-i şeriflere bakıldığında neredeyse tamamının zuhur ettiği görülecektir. Geriye parmak sayısı kadar alamet kalmıştır.
Ahiret yolcusu olarak bizlerin yapması gereken, salih amellere sarılmaktır.
Haydar
Baş hocamız sohbetlerinde olsun, eserlerinde olsun, imanın bir iddia olduğunu
ispatının ise; salih amel olduğunu her fırsatta ifade etmiştir. Aynı zamanda
hayatında bizatihi yaşamıştır. O'nun hayatının merkezinde kamil manada kul
olmak ve salih amel vardır. Hayatını namaz vakitlerine göre tanzim etmişti.
O’nun hayatı bakın nasıl şekillenmişti. Sevinçli olduğu zamanda üzüntülü olduğu
zamanda O, Allah'ı sıkça anardı, Kelime-i Tevhid okurdu. Namazları vaktinde eda
ederdi. En büyük neşesinden birisi sabah namazlarını cemaatle kılmak ardından
sohbet etmek ve insanlara yemek ikram etmekti. Hocamız adeta oruç ibadeti ile
özdeş olmuştu. Yıl içinde tuttuğu oruçlar bir tarafa, Üç ayları oruç tutarak
geçirirdi. Zekatı bol bol verirdi. Eli çok açık ve cömertti, insanları yemek
yedirmekten çok hoşnut olurdu. Ortadoğu'daki son hadiselere kadar hemen hemen
her sene hacca giderdi. Arkadaşlarını dostlarını da beraberinde götürürlerdi
Ezcümle Haydar Baş hocamız, "Biz gerçekten
vazifemizi yaptık. Bunda benim kalbim mutmain" demiştir. O, ömrünü Allah rızası için devletine
milletine hizmete adamıştı. "Benim niyetim Allah şahit bir koltuğa
oturmak, şan şöhret sahibi olmak değildir. Ben Allah rızası için hizmet etmek
istedim. Biri çıksa bana Allah senden razı olsun derse bana yeter. En büyük
servet budur." demiştir.
Son cümlemiz Allah kelamı olsun.
Ey iman edenler! Siz kendi sorumluluklarınıza dikkat edin. Siz doğru gittiğiniz takdirde yanlış yola sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır ve yapmakta olduğunuz her şeyi o zaman Allah size bildirecektir. (Maide, 5/105).
O halde yolumuz peygamberimizin yolu, Ehl-i Beyt efendilerimizin yolu, Haydar Baş hocamızın yolu olmalıdır. Duamız, dünyada iken Allah hocamızla birlikte olmayı nasip ettiği gibi, ahirette de hocamızla birlikte Ehl-i Beyt efendilerimizle birlikte peygamberimize komşu olmaktır.