Yıl 1987 Prof. Dr. Haydar Baş Bey Almanya
Berlin'de bir konferansta konuşur.
Derki, o zamanki ismi Avrupa Ekonomik
Topluluğu (AET) şimdiki ismi, Avrupa Birliği
(AB) olan kuruluşa bizi almazlar der. Bunun gerekçelerini ortaya koyar.
İnançlarımız farklı der, bizim kıblemiz Kâbe onların Vatikan. Der ki,
kültürümüz farklı biz tevhit, onlar teslis inancından gelmektedir. Konunun
sosyo-kültürel ve ekonomik gerekçelerini, siyasi ve tarihi arka planını
anlatır. Yıllar içerisinde her fırsatta bunun altını çizer. Bu fikrin
savunucusu sadece Haydar hoca ve kadrosudur.
Gelmiş geçmiş iktidarlar hep AB’nin
yanındadır. Ülkemiz uçsuz bucaksız üyelik sürecinde koşar da koşar. Bu arada taviz
üstüne taviz verilir. Fakat Haydar Baş hoca sözünün ardındadır. O yine boşuna
uğraşıyorsunuz demeye devam eder.
Avrupa Birliği, iktidarlar tarafından
stratejik hedef olarak kabul edilir. Hatta Avrupa birliğineKatoliknikâhı ile
bağlanmak isterler. Biliyorsunuz Katolik nikâhında ölmek var dönmek yoktur.
Yıllar boyu bunun gereklerini de yerine getirirler.
Gelinen nokta içler acısıdır. Avrupa
Birliği ülkemizi bırakın üye yapmayı, üyelik sürecini bile dondurmuş
durumdadır.
1959 yılında başlayan AB serüveni, son on
yıllarda hız kazanmış ama sonuç fiyasko olmuştur. Bugün iktidar sahipleri AB
hakkında, olmasa da olur, AB bizim olmazsa olmazımız değil, diyorlar.
…
Bu örnek üzerinden sorular soralım.
Bir birliğin ülkemize karşı ortaya koyduğu
tavır 60 sene sonra mı görülecek. Devlet adamlığı bunu ilk bakışta görmek midir
yoksa aradan 60 sene geçtikten sonra mı görmektir?
Biz zaten biliyorduk, öylesine üyelik
sürecini sürdürdük diyenlere şunu sormak gerekir, tamam da Avrupa birliği
süreci ekonomik olarak sosyal ve siyasi olarak ülkemize ne kazandırdı?
Bu süreçte maalesef ülkemiz ciddi kayıplar
vermiştir.
Devlet ve millet borç batağı içindedir.
Herhangi bir yerde sorabilirsiniz, olduğunuz yerde de test yapabilirsiniz.
Sorun bakalım etrafınızdaki kaç kişinin kredi kartı borcu yoktur? Artık
bankalar borçların yapılanması konusunda reklam yapıyorlar.
Yaşantı tarzı, kendi kültürel
değerlerimizden oldukça uzaklaşmış durumdadır. 2000 li yılların başında
güneydoğuda bir bölge gezim Ramazan ayına denk gelmişti. O dönem insanlar halka
açık mekânlarda yemek bile yemiyorlardı. Geçen yıl aynı bölgelere yeniden
gittiğimde bırakın il merkezini ilçesinin köyünde bile insanlar açıktan sigara
içiyor ve Ramazan'ın kutsiyetine uygun davranmıyorlardı.
…
Kısacık bir yolculuğa bile çıkıldığında
şoförün ehliyetini sorgulayan bizler neden ülkemizi yönetecek kişinin
ehliyetini sorgulamayız bu soruyu herkes kendine sormalıdır.
Ezcümle, ayinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz. Lafa bakacak olursak lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini bilmemiz
gerekmiyor mu?