Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili bir manevra yaparak konuyu yeniden gündeme taşıdı. Kurtulmuş’un bu çıkışı, sanki sadece kendi kişisel görüşüymüş gibi lanse edilse de kamuoyunda büyük bir tepki uyandırdı. Halk, anayasanın korunması için adeta nöbet tutmaya başladı, anayasanın temel maddelerine sahip çıktı.
Bu Cumhuriyet nasıl kuruldu? Anadolu nasıl bağımsızlığına kavuştu? Bu süreci çok iyi biliyoruz, çünkü üzerinden sadece 100 yıl geçti. Bir devletin hayatında 100 yıl, çok kısa bir süredir. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde İstanbul hükümeti, halife padişah ve hükümet vardı. Bunun yanında İngiltere başta olmak üzere itilaf devletleri de bulunuyordu. Bu işgalci güçler, ortaklaşa hareket ediyorlardı. Ancak tüm bu baskılara ve zor şartlara rağmen bağımsızlık taraftarı bir Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları vardı. Halk da onların yanındaydı.
Bu dönemde, Trablusgarp Savaşı, Birinci ve İkinci Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı gibi uzun süreli savaşlar sonucunda, Anadolu halkı yoksullaşmış, aç kalmış, savaş yorgunu bir hale gelmişti. Ülke, çoluk çocuğunu kaybetmiş, halk büyük acılar çekmişti. Bu koşullar altında, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Mondros Mütarekesi imzalandı. Ancak itilaf devletleri daha öncesinde Anadolu'yu aralarında paylaşma planlarını yapmışlardı bile. Mondros Mütarekesi'nden sonra, güya barış anlaşması yapılacakken, İtalya, İngiltere ve Fransa gibi işgalci devletler Anadolu’nun her köşesini paylaşmaya başladılar. Bu zorlu koşullar altında Mustafa Kemal Atatürk, Kuvayı Milliye hareketiyle halkın desteğini arkasına alarak, bağımsızlık mücadelesini başlattı. Ülkenin dört bir yanında Kuvayı Milliye teşkilatları kuruldu, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ortaya çıktı. Mustafa Kemal, halkın ve ulusun güçlerini bir araya getirerek milli mücadeleyi örgütledi ve sonunda bağımsızlık kazanıldı. Bu tarihi bilmeden, anayasanın ilk dört maddesiyle oynamak isteyenler, Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu ve hangi temeller üzerine inşa edildiğini anlamamış olabilirler. Bu nedenle, bu arkadaşlara Cumhuriyet ve Millî Mücadele tarihini incelemelerini tavsiye ediyorum.
Numan Bey, anayasa değişikliği konusunda haddini aşarak bir teklifte bulundu ve dedi ki, "Anayasa'nın üçüncü maddesi değişsin." Peki nedir bu üçüncü madde? Anayasa'nın üçüncü maddesi, "Türkiye devleti ülkesiyle, milletiyle bölünmez bir bütündür" ifadesini içerir. Bu maddenin değiştirilmesi yönündeki teklifin arka planında ne yatıyor, anlamak güç değil. Görünen o ki, verilmiş bazı sözler var ve bu doğrultuda yeni anayasa çalışmalarında "çoklu milletten" bahsedilmeye başlandı. Ancak anayasa, "Türk milleti bölünmez bir bütündür" diyor. Türklükten kasıt bir ırkın tanımı değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımladığı Türklük, bir ırkçılık veya kafatasçılık değildir. Türklük, bir kültür, bir medeniyet ve bir üst kimliktir. Bu bağlamda, Misak-ı Millîden bahsetmek de yerinde olur. Misak-ı Milli, milli mücadelemizin temelini oluşturan bir belgedir ve bu belge, anayasanın üçüncü maddesindeki "bölünmez bütün" ilkesine de dayanak teşkil eder. Misak-ı Millinin birinci maddesinde, Mütareke sırasındaki Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde yer alan Müslüman çoğunlukla dolu bölgeler, hiçbir şekilde birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Bu anlayış, ülkenin bölünmezliği ilkesinin temelidir denmektedir. Şimdi Numan Bey’in önerisine geri dönelim. "Devletin ülkesi olmaz, devletin milleti olmaz" diyor. Bu çok yanlış bir ifade. Devlet, milletle ve ülkeyle özdeşleşir; birbirinden ayrılamaz bir bütündür. Bu noktada, devletin ne anlama geldiğini tam olarak bilmek gerekiyor. Devlet bir milletin organize olmuş şeklidir; devlet ülke ve millet olmadan var olamaz. Sayın Numan Bey’in bu konudaki ifadeleri son derece yanlış ve tehlikeli. Anayasanın ilk dört maddesini değiştirmek isteyenler, bu milletin ve devletin nasıl kurulduğunu iyi anlamalılar. Atatürk ve silah arkadaşlarının öncülüğünde verilen bağımsızlık mücadelesi sonucunda kurulan bu devletin temel ilkeleriyle oynanmaması gerektiğini hatırlatmak gerekiyor. Anayasa'nın ilk dört maddesi, milli birliğimizin ve beraberliğimizin teminatıdır ve asla tartışmaya açılmamalıdır.
Tam da burada hatırlatmakta fayda var. Prof. Dr. Haydar Baş tarafından 2001 yılında BTP’nin kurulmasının ana nedenlerinden birisi vatanın bölünme ve parçalanma riskine karşı bir karşı duruştur. O günlerde BTP’nin hareketi “Yeniden Kuvayı Milliye” adıyla ifade edilmiş ve yurt çapında teşkilatlanmıştır. O gün bugün Misaki Milli’yi yok sayarcasına federasyon hayalleri dahil yapılan bölücü bütün manevralara karşı BTP’nin kutlu yürüyüşü devam etmektedir.