Türkiye'de ekonomi politikaları ve enflasyon, vatandaşların günlük hayatını doğrudan etkileyen iki kritik konudur. Son zamanlarda açıklanan resmi enflasyon rakamları ve vatandaşların yaşadığı gerçek enflasyon arasındaki fark, ekonomi politikalarının etkinliği üzerine ciddi soruları beraberinde getiriyor. Merkez Bankası'nın faiz politikaları, hükümetin ekonomi yönetimi ve yurt dışından beklenen finansal destekler, tartışmaların odağında.
Resmi enflasyon oranları, vatandaşların mutfak ekonomisinde hissettiği enflasyonun çok altında kalıyor. Bu durum, ekonomi politikalarının gerçeklerden uzak bir taban üzerine inşa edildiğini gösteriyor. Özellikle sabit gelirliler, emekliler ve asgari ücretliler, gelirlerinin alım gücünün hızla eridiğini hissediyor. Maaşlara yapılan zamların, resmi enflasyon rakamlarını temel alması, gerçek enflasyon karşısında yetersiz kalıyor ve vatandaşın yaşam standardını aşağı çekiyor.
Ekonomi yönetiminin sürekli değişen politikaları, Merkez Bankası başkanlarının sık sık değiştirilmesi ve faiz oranlarındaki dalgalanmalar, piyasalarda belirsizliği artırıyor. Bu belirsizlik, yatırımcı güvenini sarsıyor ve ekonomik istikrarı tehdit ediyor. Ek olarak, yurt dışından beklenen finansal desteklerin, ekonomi politikalarının temel bir dayanağı olarak görülmesi, ülkenin ekonomik bağımsızlığı konusunda endişeleri artırıyor.
Vatandaşların gerçek enflasyon karşısında korunması, ekonomik istikrarın sağlanması ve yatırımcı güveninin tesis edilmesi hükümetin yirmi yılı aşkın iktidarı döneminde aşılamamıştır.
Yerel seçimlerin arifesinde olduğumuz şu günlerde seçmenin siyasi tercihinde bu tablo belirleyici olacaktır. Ak partinin kurmayları her ne kadar bu seçim ‘Erdoğan oylanmıyor’ mesajı verseler de seçim bölgelerinde en çok Erdoğan figürüne vurgu yapılıyor. Tek başına yola çıkan Erdoğan son seçimde irili ufaklı birçok parti ile ittifak yaparak ve muhalefetin örtülü desteğini alarak seçimi kazanabilmişti. Şimdi de duygusallığın dozunu arttırarak ‘bu benim son seçimim’ diyor.
Çeyrek yüzyıl ülkemizi yöneten Erdoğan propaganda ile parlatılmaya çalışılıyor. Ancak durum hiç de iç açıcı değil. Ortam koşullarının normalleşmesi ile yapılacak inceleme araştırma çalışmaları ile ülkenin neler kaybettiği net olarak ortaya çıkacak kazanan kim kaybeden kim daha net görülecektir.
Sözün özü ekonomi, her zaman olduğu gibi, günümüzde de önemli gündem maddelerinden biri. Vatandaş, artan enflasyon, işsizlik ve hayat pahalılığı karşısında ezilirken, çözüm arayışları da hız kazanıyor.
Peki, ekonomi politikaları enflasyonu kontrol altına alabilir mi? Hükümetin bu konuda uyguladığı para politikası, maliye politikası ve gelir politikası ile tüketici üzerinde baskı oluşturmaktır. Bir taraftan faiz oranlarını arttırarak para arzını kontrol etmek, vergi ve cezaları arttırarak vatandaştan para çekmek, vatandaşın gelirini aşağıya çekerek tüketimi sınırlandırmak; yaptıkları bunlar. Sonuç olarak piyasaların doğal dengesi ile oynanarak iflasların önü açılıyor. Böylece vatandaş elinde ne varsa satsın da yabancı sermaye kendine bir yer bulsun istenmektedir.
Ancak çözümsüz değiliz, BTP'nin ekonomi politikaları bir çözüm olarak önümüzde duruyor. Bu model, Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Milli Ekonomi Modeline dayanıyor ve Türkiye'nin kendi kaynaklarına dayalı tüketim eksenli bir ekonomik kalkınmayı hedefliyor. Bu politikaların başta Çin ve Rusya olmak üzere BRICS devletlerinde uygulanması ve etkinliği kamuoyu tarafından yakinen biliniyor.
Yerel yönetimler vesilesiyle BTP’ye verilecek her oy, “yerelden-genele” seçmenin hapsedildiği ‘52-48’ algı prangalarından bizi kurtaracaktır.