Son dönemde hükümetin ana gündem maddesi haline gelen yeni anayasa gündemi çığırından çıkmış durumda. Hükümet her fırsatta anayasa söylemiyle halkın önüne çıkarken, bugüne kadar değiştirmediği neredeyse hiçbir madde kalmadı. Ancak, özellikle anayasanın değiştirilemez olan ilk üç maddesi ve bu maddelerin teklif dahi edilemeyeceğini kayıt altına alan dördüncü madde, hükümeti rahatsız eden konuların başında geliyor.
Hükümet, anayasanın bu maddelerini tartışmaya açarken, geleneksel taktiğini kullanıyor. Önce bazı kişiler veya gruplar vasıtasıyla konu kamuoyunun gündemine getiriliyor. Ardından, yapılan anketler ile kamuoyunun tepkisi ölçülüyor. Eğer halkın tepkisi hafifse, hükümet olaya hızla oluyor ve süreci yönetmeye başlıyor.
Her fırsatta anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi daha teklif edilemez maddelerini gündemine alan Ak parti hükümeti sürekli nabız tutuyor ve değişiklik için fırsat kolluyor. Son olarak Gazi meclisin başkanı Numan Kurtulmuş üzerinden bir manevra yaptılar. Ancak bu defa tam da baltayı taşa vurdular. Takıldıkları madde anayasanın 3. Maddesi Türkiye devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olması onları rahatsız etmiş. Bu madde tam da federasyon hayallerinin önünde set çekmiş bir madde. Osmanlının son dönemini bilseler etnisitenin ön plana çıkması içe Osmanlı coğrafyasının paramparça olduğunu da bilirler, tarihten haberleri olsa batılı emperyalist devletlerinin güneydoğumuzda Kürdistan ve Ermenistan devleti kurmak istediklerini bilirler, Yunanın Megali idea’sını da hatta şark meselesini bilirler. Ama bunlar en hafif ifade ile gaflet içindeler.
Hükümetin eşitlik, adalet ve demokratik değerler üzerine kurulu bir anayasa hazırlığı içinde olduğunu iddia etmesi bir yana, bu değerlerin mevcut uygulamalarda ne kadar gözetildiği tartışmaya açıktır. Öyle ki, ihalelerden kadrolara kadar birçok alanda yandaşlara verilen imtiyazlar, kamu kaynaklarının belirli gruplara aktarılması, demokrasi ve adaletin temel prensipleriyle örtüşmeyen uygulamalardır. Demokrasi, imtiyaz ve istisnaların ortadan kaldırılmasıyla güçlenir. Ancak bugün, Türkiye’de demokrasinin en büyük düşmanı imtiyazlı gruplar ve eşitlikten uzak uygulamalardır. Devlet yönetiminde taraflı tutumlar, halkın gözünde demokrasiyi zedelemektedir. Filistin örneğiyle de vurguladığımız gibi, bir milletin bağımsız bir devlete sahip olması büyük bir erdemdir. Devlet, bir milletin egemenliğinin ve bağımsızlığının simgesidir. Türkiye Cumhuriyeti de işgalci güçlere karşı verilen zorlu bir mücadelenin sonucunda kurulmuş, bağımsız bir devlettir. Bu bağımsızlık, Misak-ı Millîye dayanan, ulusun bir arada verdiği milli mücadelenin sonucudur.
Bugün anayasanın ilk dört maddesi üzerinde yapılan tartışmalar, bu bağımsızlık mücadelesinin ve milli birliğimizin temellerine karşı bir meydan okumadır. Türkiye Cumhuriyeti, halkın ortak değerleri üzerine inşa edilmiştir ve bu değerlerden geri adım atmak, ülkenin geleceğini tehlikeye atmak demektir. Atatürk ve silah arkadaşlarının bizlere miras bıraktığı Cumhuriyet, bölünmez bir bütün olarak varlığını sürdürmelidir.
Son olarak, hükümetin anayasa değişikliği adı altında gündemi değiştirme çabaları, ekonomik ve sosyal problemlerin çözümünü ertelemekten başka bir şey değildir. Halkın gerçek talepleri, ekonomik sıkıntıların çözülmesi, güvenlik sorunlarının giderilmesi, kadın cinayetlerinin durdurulması ve gençlere daha iyi bir gelecek sunulmasıdır. Ancak hükümet, bu sorunları çözmek yerine tehlikeli sulara yelken açmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nde çizdiği vizyon doğrultusunda ilerlemeye devam etmelidir. Atatürk'ün vurguladığı gibi, bu Cumhuriyet'i koruyacak ve ileriye taşıyacak olanlar, genç nesiller olacaktır. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti'nin birliğine ve bağımsızlığına sahip çıkan bu gençler, ülkenin geleceğini inşa edeceklerdir. Cumhuriyetimiz sonsuza kadar var olacaktır.