Meyve, sebze ve bakliyattaki fiyat artışlarından hepimiz şikâyetçiyiz. Ancak sorumlu olarak esnaflar günah keçisi ilan edildiler. Bazıları bunu hükümete dönük bir komplo olarak lanse ediyorlar. Elbette her meslek grubunda olduğu gibi haksız kazanç ve stokçuluk yapanlara gereken yaptırımlar uygulanmalıdır. Ancak işin kolayına kaçarak suçu birilerinin üzerine atmak çözüm getirmez, bilakis sorunu daha da arttırır. Peki, diğer zam kalemlerine ne demeli. Bir kerede azımsanmayacak kadar zamlanan köprüler, otoyollar, tüneller, şeker, GSS primlerine ne demeli, zaten rutine binmiş olan elektrik, doğalgaz, akaryakıt zamlarından bahsetmiyoruz bile. Tarım ürünlerinin son fiyatında bu zamların katkısını nasıl görmezden gelebilirsiniz.
Bir kere teşhisi iyi koymak gerekiyor. Ülkemizde sağlıklı
bir tarım politikası uygulanmıyor. Maalesef her sahada olduğu gibi günü
kurtarma politikaları ile yola devam ediliyor. Yerli üretimden ziyade ithalat
ile çözüm aranıyor. Konu daha iyi anlaşılsın diye örnek verelim. Neler dışardan
alınmıyor ki, Buğday, mercimek, nohut, pirinç, elma ithal ediyor; hatta hayvan
yemi ve saman bile dışardan alınıyor. Zahmet edip tarımla iştigal eden kişi ve
kuruluşlarla görüşüldüğünde zaten onlar size kitabın ortasından
konuşacaklardır. Kuraklık ve pandemi sebebiyle tarımsal tedarik zinciri de bozuldu.
Ülkeler kendi üretimlerinin ihracatına engel koydular. Bu tarımda da böyle
hatta imal ettikleri covid-pandemi aşısında da. Önce bize yetsin diyorlar.
Bizim ülkemizde ise tarımsal ürünler bize yetmemesine rağmen hem ihracat teşvik
ediliyor hem de ithalat çözüm olarak gösteriliyor. Maalesef üreticiyi de
tüketiciye de düşünen yok. Burada memnun olan, bir avuç belli firmalar
maalesef.
Oysa fiyatların fahiş olarak artmaması için yasak
koymaktan ziyade arzı arttırmak gerektiğini sağır sultan bile biliyor.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamız insanlığa çok şey öğretti.
Bunlardan bir tanesi de tarımın stratejik bir konu olduğudur. Çocuklarımızın
sağlıklı büyümeleri, nüfusun yaşamını devam ettirebilmesi için temel gıda
maddelerine ulaşabilmek temel konudur. Ülkemiz tarımsal üretim için oldukça
uygun koşullar içeriyor. Bizim ile mukayese bile edilemeyecek ülkeler, bırakın
kendine yetmesi dışarıya hatırı sayılır tarım ürünleri ihracatı yapıyorlar.
Oyda çözümümüz vardır. Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza ait olan Milli Ekonomi
Modelinde (MEM) bunların yolu gösterilmiştir. Bir taraftan çiftçinin üretim
sorunları çözülecek diğer taraftan pazarlama ve ürünü tüketici ile buluşturma
sorunu çözülecektir.
Mustafa Kemal Atatürk döneminde yapıldığı gibi tohum daha tarlaya düşmeden çiftçiye ve köylüye üreteceği mamulün belli bir kısmı peşin olarak verilerek finans sorunu çözülecektir. Böylece köylümüz faizli kredi almak zorunda kalmayacaktır. Ardından gübre, elektrik, mazot, tohum ve yem gibi ihtiyaçları indirimli fiyatlarla çiftçiye temin edilecektir. Çiftçiler kooperatif kurmaları için teşvik edilecek. Ürün fiyatını bu kooperatifler belirleyecektir. Ürünün tüketiciye ulaşmasında da bu kooperatifler devrede olacaktır. Böylece birlikten kuvvet doğacak ve hakkaniyete uygun alış veriş olacaktır.
Bunlar bile uygulansa piyasalar hemen rahatlayacaktır.
Üstüne üstlük Milli Ekonomi Modelinin diğer başlıkları da uygulandığı zaman,
vatandaşın alım gücü de artacaktır. Yaşam hakkının gereği olan beslenme, sorun
olmaktan çıkacaktır. Alan da memnun, satan da memnun olacaktır; bu, dünyadaki
cennet demektir.
Anlatılan bu manzara hiç de zor değildir, yeter ki “var
bi hayalim” diyebilelim.