Yeni bir yıla sayılı günler kaldı. 2007 yılı kritik bir yıl olacak. Mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı ve kasım ayında planlanan genel seçimler, 2007 yılındaki dönüm noktaları. Hükümet her ne kadar cumhurbaşkanını seçecek oy çoğunluğuna sahip olsa bile, bu konuda devletin kurumları arasında da, halk arasında da tam bir mutabakat yok. Üstelik 2002 yılı genel seçiminde AKPnin üçte bir oy oranı ile meclisin üçte iki çoğunluğunu elinde bulundurması bir diğer huzursuzluk sebebi. Aldıkları oya nispeten, çok daha fazla vekille temsil edildiklerinden, cumhurbaşkanının bu meclis aritmetiği ile seçilmesi çok anlamlı değil. Oysa cumhurun başı olan cumhurbaşkanının tam bir uzlaşma ile seçilmesi gerekir. Aksi halde cumhurbaşkanı sadece seçilmiş olur. Görünürde bir şahıs veya bir grup kazançlı gibi de olsa, kaybeden devlet olur, millet olur.
Genel tabloya baktığımızda, AKPnin sıhhatli karar vermekte zorlandığı görülüyor. Özellikle genel seçimlerin de yaklaşmış olması AKPyi zorluyor. Çünkü seçmen tabanı süratle elinden çıkmaya başladı. AKP, 2002 yılındaki siyasi belirsizlik ortamında bir takım vaatlerle iktidar oldu. AKPnin görünürdeki çizgisine karşı olan basın yayın bile yeri geldiğinde iyi polis, yeri geldiğinde kötü polisi oynayarak halk nezdinde tanıtım ve propaganda çalışmalarına destek verdi. Neticede, AKP hem geniş bir toplumsal tabanın, hem de batılıların desteğini aldı. Hükümet oldukları ilk günden itibaren, iç politikada ABnin dış politikada, ABDnin taleplerine uygun hareket ettiler. O kadar teslimiyetli hareket ettiler ki, bazen batılılar bile bunun karşısında şaşırdılar. İnanmakta zorlandılar. Diyebiliriz ki, AKP hükümeti bu duruşlarından hiç taviz vermedi. Neye rağmen, millete rağmen. Millet ise son noktaya kadar yanlış bilgilendirildi. İç politikada, dış politikada, ekonomide, sosyal politikalarda hep idare edildi. Yeri geldiğinde rakamlarla cambazlık yapıldı. Millete hep vaatler sunuldu.
Halk şaşırıp kalmıştı; nasıl olurdu, hükümetin çizdiği ve basın yayının ballandıra ballandıra anlattığı pembe tablo hiç kendisinin semtine uğramamıştı. İlk dönem demek ki, ben beceremiyorum demeye başladı. Fakat zaman geçtikçe, yalnız kendisinin değil komşularının da aynı akıbeti paylaştıklarını anladı. Karşılıksız çek sayısında artış devam ediyordu, İşkurun açıklamalarında bile kayıtlı işsiz 1 milyonu aşmıştı, kredi kart borçluları milyona yaklaşmıştı, artık esnaf ve sanatkârın dayanma gücü tükenmişti.
Açıklanan rakamlara bakıldığı zaman gelir dağılımındaki eşitliğin her geçen gün düzeldiği ifade ediliyor. Doğrudur, bir avuç mutlu azınlık hariç, herkesin gelir dağılımı dibe doğru vuruyor, tabanda eşitleniyor. Sayın başbakan AKP kongre konuşmasında "Bizim dönemimizde sofradaki ekmek sayısı arttı." demişti. Bu da doğrudur, milletin katık almaya parası kalmadığı için ekmeği temel gıda kalemi olmuştu.
Dış politikada tam bir iflas noktasına gelindi. 5000 yıllık Türk devleti olarak hiçbir kırmızı çizgimiz kalmadı. ABD ne derse, AB ne derse o esas kabul edildi. İş bununla da kalmadı, artık son vatan topraklarımız bile paylaşıma tabi tutulur oldu. İşin hukuki alt yapısı hazırlanmıştı bile: Federasyon. Federasyona giden sürecin yol haritası olan yerel yönetimler yasasının uygulamaya geçmesi için bir cumhurbaşkanı imzası kalmıştı. Bu gidişle Mayıs ayında bu iş de hallolmuş olacak. Irakın işgalinden bir hafta önce Irak halkına bugünlerden bahsedilseydi, kabul etmeyeceklerdi, hatta ciddi anlamda itiraz bile edeceklerdi. Peki, Türkiye böyle bir akıbete namzet mi, Türkiyenin siyasi bağlantıları, ekonomik vaziyeti, dünya konjonktüründeki yeri, Irakın o günkü halinden daha mı iyi. Hükümet olduğu ilk günden beri batılı devletlerin kuyruğundan ayrılmayan, bir günde birden çok ülkeye gitmekle övünen bir başbakana sahip hükümetin yaptırımı, kredisi, AB tarafından karne olarak eline verildi. Dendi ki, evet sen kıymetlisin, ancak istediğimizi istediğimiz zaman verdiğin müddetçe. Her istediklerini yapan hükümet, imza atmasına rağmen konjonktür hazır olmadığı için Kıbrısı fiili olarak verme konusunda biraz zaman isteyince, bu kadarına bile tahammül edemediler.
Bütün bu gelişmeler halkın gözü önünde cereyan ediyor. Milletimiz AByi de istemiyor, ABDyi de. İşte tam bu noktada politikasını ve geleceğini batıya endekslemiş hükümet bir çıkmazın içine düşmüş durumda. Evet, görünen manzara bu. 2007 yılı AKP için, kırk satır mı olacak; yoksa kırk katır mı olacak bekleyip göreceğiz.
Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi