Sayın Genelkurmay Başkanımız Org. Yaşar Büyükanıtın ABD ziyaretinde yaptığı açıklamalar, millet olarak yüreklerimize su serpti. Güdümlü politikalar sonucu, iç politikanın dış politika ile iç içe girdiği günleri idrak ediyoruz. Küreselleşme baskılarıyla artık iç içlerinin bir mahremiyeti kalmadı. Hatta iç politikanın amacı, dıştan gelen isteklerin içeriye hazmettirilmesi noktasına getirildi. Neticede milletin menfaatleri esas olmaktan çıkartıldı; AB olsun, ABD olsun, IMF veya Dünya Bankası olsun, dış güçlerin talepleri esas alınmış oldu. Durum böyle olunca Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en vahim günlerini idrak etmektedir.
2002 yılı seçimleri arifesinde Prof. Dr. Haydar Baş, bu tablodan bahisle, Türkiyenin bir kumpas içine düşürüldüğünü ABD, AB, IMF politikalarıyla devam edildiği müddetçe ülkemizin bu badireden kurtulamayacağını ifade etmişti. Devamında Eğer Bağımsız Türkiyeyi iktidar etmezseniz korkarım ki Türkiye bir daha seçim görmeyebilir demişti. Tespitinin açılımını yaparak, ülkemizin paramparça edilmek istendiğini, Irakın bölüneceğini, Kıbrısın elimizden çıkacağını anlatmıştı. Sayın Baş, bugün yaşananları öngörerek ülkemizde ilk defa yeniden Kuva-yı Milliye harekâtını başlatmış, daha sonra bu harekâtın siyasetteki temsilcisi olan Bağımsız Türkiye Partisini kurmuşlardı. Bu gelişmeler olurken, bazıları Sayın Baş ve kadrosunun ABye karşı, ABDye karşı duruşundan rahatsız olmuş Tam Bağımsızlık söylemlerini anlamakta zorlanmışlardır. Mütareke basınına bakılırsa her taraf tozpembeydi, bu sorunlar da neyin nesiydi. Esnaf, sanayici, çiftçi iş yapamıyorsa bu onların meselesiydi, dar gelirli vatandaş bu halde yaşamaya alışmalıydı. Esasında yapılmak istenen milletin uyanmasını engelleyerek, ülke topraklarının ayağımızın altından kaydırılmak istenmesiydi.
İşte tam bu sırada, Büyükanıt paşanın tarihi konuşmasına şahit olduk. Bugün Irak, bölünme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunu kimse inkâr edemez. Irak'ın kuzeyinde bir terör örgütü var. Bu, Türkiye'nin sorunudur, bölgenin sorunudur. Türkiye'nin Kıbrıs ile ilgili sorunu var. Kafkaslar potansiyel bir risk bölgesidir. Yarın ne olacağını bilmiyoruz. Diğeri, Türkiye'nin İran ile sınırı vardır. Orası da potansiyel bir risk bölgesidir. Türkiye bu kadar sorunla Cumhuriyet tarihi boyunca karşı karşıya kalmamıştır. Bu sözler sayın paşaya ait. Bir taraftan hükümet marifetiyle ve basın desteğiyle millet uyutulmaya çalışılırken, diğer taraftan kral çıplak diyenler sayesinde halkın dalga dalga uyanması sürat kazanmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti, 1923'ten bu yana bu kadar büyük risk, tehdit ve sıkıntılarla nasıl oldu da tekrar karşı karşıya kalmıştı. Elbette ülkeyi kötü yöneten manda zihniyetçi siyasetçilerin sayaesinde bugünlere gelindi. Devlet politikamız yap-boz tahtasına çevrildi. Hükümetler devletin kurumları ile istişareyi terk ettiler. Siyasi ikballerini devletin zirvesinde kavga zemini oluşturmakta aradılar. Yasakçı zihniyetlerinin müsebbibi olarak devleti gösterdiler ve rant için sürekli gerilim politikasını tercih ettiler.
Gelelim yaşanan son bir örneğe. Bizim devlet politikamız Irakın toprak bütünlüğünün devam etmesini ister. Kuzey Iraktaki Kürt oluşumun hukuki anlam kazanması ise, hem Irakın bölünmesi hem de Türkiye dâhil, komşu ülkelerin toprak bütünlüğünün tehdit edilmesi anlamına gelmektedir. PKKnın elindeki silah ve mühimmatı veren adreslerden bir tanesinin de Kuzey Iraktaki Kürt yönetimi olduğu açık ve seçiktir. Her şey ayan beyanken Büyükanıt paşa "Neçirvan Barzani hasmane konuşmalar yapıyor. Bu haliyle görüşmek mümkün mü?" sözleri ile tavrını koyarken, Başbakan Erdoğan gecikmeden cevap veriyor: "Kuzey Irak'taki bölgesel Kürt hükümeti ile ilişkileri geliştirecek adımlar atılabilir. diyerek yeşil ışık yakıyor.
İşin ilginç yanı daha 1 ay önce hükümette, Kuzey Irakın resmi olarak muhatap kabul alınması kabul edilemez görüşü hâkimdi. Iraktaki merkezi hükümet, petrol anlaşması ile ilgili kontrat sürelerini yenilemek isteyen Türk şirketlerine İşe devam etmek istiyorsanız Kuzey Iraktaki eyalet yönetimlerine başvurun yazısı göndermesi, krize neden olmuştu. Başbakan Erdoğanlı Bakanlar Kurulu toplantısında Kuzey Irakın resmen muhatap alınması anlamına gelecek bu yazının kesinlikle kabul edilemeyeceği karara bağlanmıştı.
Ne olmuştu da hükümet 1 ay içinde politikasını değiştirmişti. Gerçi bu değişiklik hükümetin ne ilk ne de son duruş değişikliğidir. Iraka asker gönderme konusunda Erdoğanın ABD istedi, biz çıkardık. Karar ABD'nindir, istemezlerse asker göndermeyiz sözü sanırım pek çok soruya cevap verecek evsaftadır.