Yürütülen politikalar, ister istemez ülkemizde kargaşaya davetiye çıkartmaktadır. Ülkemiz bir çözülme sürecine maruz bırakılmıştır. Zamanında ve etkili çözüm üretilememesi ve yerinde müdahale edilememesi, sorunları içinden çıkılmaz hale getirmektedir. İşin esasına yönelik değil de, sonuçlarına dönük yapılan mücadele ile köklü çözümler üretilememekte, bilakis sorunların katlanarak artmasına yol açılmaktadır. Bu davranış biçiminin en temel sebebi, devlet politikamızın yapboz tahtasına dönüşmüş olmasıdır. Her gelen hükümetle değişen devlet politikasıyla, devletin hafızası yok sayılmakta ve günü kurtarma siyaseti uygulanmaktadır. Durgun suyun kir tutması misali, yönü belli olmayan politik sürecin hâkim olduğu zaman dilimleri aynı zamanda provokasyonlara da davetiye çıkartmaktadır. Yaşanan kaos ise katlanarak büyümektedir. Bu anlayış ve gidişat devlet ve millet olarak bizi daha ne kadar ayakta tutabilir; gelecek adına kaygılarımız derindir. Bu manada son günlerde yaşananlara bir bakalım.
Türk Askeri Iraka girecek mi?
Hükümet olsun muhalefet olsun, Iraka müdahale konusunda hevesli nutuklar atmaktadır. Bu gün, Irakta hâkim güç olan ABDdir. ABDnin müsaadesiyle Iraka girmek ise onun stratejisine göre hareket etmek demektir ki, bu da hayra alamet değildir. Irak bataklığında beraber batmak demektir. Sonuçları katlanılır olmaktan çok uzaktır.
Irakta yaşananlar, Türkmenlerin soykırıma tabii tutulması yeni bir gelişme değildir. Uzun bir sürecin neticesinde bugünlere gelinmiştir. Sürecin başında yapılması gerekenler maalesef yapılmamıştır. Kerkükteki Türkmenlere ait mezar taşları tahrip edilirken, Türkmenlerin nüfus kayıtları imha edilirken, AKP hükümeti neredeydi. Telaferde Türkmenler soykırıma tabi tutulurken, AKP hükümeti neredeydi. Habur sınır kapısının Irak tarafındaki kontrolü kime aittir, gelirler kime gitmektedir. Niçin bugüne kadar Telafer'in Ovacık Köy'ünden ikinci bir sınır kapısı daha açılamamıştır. Irakın bölünmesinin alt yapısını hazırlayan, 36. paralelin üstünü güvenli bölge ilan ederek, sözde Kürdistanın hamiliğini yapan Çekiç Güçün 1991 yılından başlayarak 12 yıl süreyle ülkemizde konuşlanmasına müsaade eden, 13 tane hükümet kuran siyasi parti mensupları, bunun hesabını nasıl verecektir.
Hrant Dinki kim(ler) öldürdü?
Sözde Ermeni soykırım iddiaları her zaman sıcak gündemdir. ABD olsun, batılı devletler olsun her fırsatta bunu gündem ederler. İşte yine böyle bir sıcak dönemden geçiyoruz. Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz şu günlerde, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dinke yapılan menfur saldırı ülkemize yönelik yapılmıştır. Bu menfur saldırıdan kim(ler) çıkar umuyorsa cinayeti esas onlar işlemişlerdir. Bunlar, milli birliğimizi bozmak isteyenler, toprak bütünlüğümüzde gözü olup da keşmekeş ortamından istifade etmek isteyenlerdir.
Avrupa PKKya nasıl bakıyor?
Son yaşadığımız örneklerden bir tanesi de, PKKnın Avrupa tarafından tanınması ve Avrupa Birliği Adalet Komisyonu tarafından terör örgütleri listesinden çıkartılması girişimidir. Böylesi bir Avrupa Birliğine milletimizin ve devletimizin kaderini teslim etmek ne kadar akıl karı olacaktır. AB talimatları ve uygulamaları sonucu yaşananların böl parçala yut süreci olduğu anlaşılmıştır. AKP hükümetinin ABD ve AB eksenli politikalarıyla milletimizin yüzü gülmemiştir. Yanlışta ısrar edenlere, yanlışı işlemekten daha fazla sorumluluk yüklenir. Dışa açık uygulanan politikalarla, istikrarlı bir ortamın oluşması mümkün değildir. Burada ki en bariz karakter belirsizlik olacaktır. Her konuda olduğu gibi AB konusunda da net duruşun ortaya konulması gerekmektedir. Milletimiz önümüzdeki dönem başa gelecek, hükümet olacak siyasi iradeden, mutlak surette AB ve ABDden bağımsız milli politikalar üretmesini istemektedir. Böyle bir oluş herkesin menfaatine olacaktır.
Ülkemizin birliği ve dirliği adına, varlığı adına olmazsa olmaz kural devlet politikalarımızın netleştirilmesidir. Devletimizin kırmızı çizgileri net olmadığı ve izle-gör politikası devam ettiği müddetçe, sorunlar büyümeye terk edilecek; bulanık suda balık avlamak isteyenler çok olacaktır.