Tarihte, toprak bütünlüğünü ve ulusal birliğini kurmuş bir devletin kendi isteğiyle federasyonlara bölündüğünün bir tek örneği yoktur (Özdemir İnce, Hürriyet Gazetesi). Eyaletlerle yönetilen devletler ise bünyesindeki devletçiklerin birleşmesiyle kurulmuşlardır. Yugoslavya örneğinde görüldüğü gibi sonradan federasyona geçiş, iç çatışmalar sonucunda olmuş ve devlet yapısı birden çok parçalara bölünmüştür.
Tek millet olmamıza rağmen, uzun zamandan beri milletimizin arasına nifak tohumları ekilmektedir. Bir olmak, iri olmak, diri olmak yerine ayrılık hesapları yapılmaktadır. Ülkemiz yönetim şeklinin eyalet sistemine geçişi en olmadık ağızlarca ifade edilerek, üniter yapı lağvedilerek federatif yapıya geçiş gündemin merkezine oturtulmuştur. Ne oldu da bir olmanın yolları, güçlü olmanın, sosyal devlete ulaşmanın yolları milletten gizlenerek, ayrılmanın, parçalanmanın şekli olan eyalet ve federasyon propaganda edilmektedir.
Gazeteci Sedat Sertoğluna dönemin Başbakanı Abdullah Gül, (13 Temmuz 2003 Pazar günkü köşe yazısında) şunları söylüyordu.
"Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla iki sayfalık, dokuz maddelik bir plan üzerinde anlaştık
Devamında anlaşılan maddeler tek tek sayılıyordu. İşte bu maddelerden bir tanesi Türkiye dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter yapısını devrederek federasyona geçecek. Bu anlamda "kamu reformu yasası" çıkarılacak. maddesiydi.
Hükümet mecliste kabul edilmesine rağmen kamu reformu yasasını köşkten geçirememişti.
O halde köşke de sahip olunması gerekiyordu.
Köşk seçiminin yaklaştığı günümüzde, kamuoyunun da ikna edilmesi de gerekiyordu. Öyle ya cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra genel seçimler geliyordu. Halkın uyanmaması gerekiyordu. Halkın uyanması hesapların zora girmesine yol açardı.
İşte son günlerde en olmadık ağızlar tarafından açılan eyalet tartışmalarının, federasyon gündeminin esas sebebi ABDye verilen sözdür.
Türkiye her yanından kıskaca alınmış vaziyette. İçten ve dıştan sürekli sıkıştırılıp canı çıkartılıyor. İç politikada ki gelişmeler, dış politikada yaşananlar, ekonomik vaziyet, terör, eğitim, azınlıklara verilen tavizler ve diğerleri hepsi birbiriyle yakın ilişki içinde. Küçük kareler bir araya getirildiği zaman birbirini tamamladığı görülüyor. Vaziyet: Türkiye işgal altında. Evet, şimdilik şiddetli rüzgârlar yok, kasırga da yok, etrafı sel almamış, binalar da yerinde. Fakat yaşanan basık ve can sıkıcı hava, tufan öncesi sessizliğidir.
İşin garip yanı, dost düşman birbirine karıştırılmış. Öncelikle durum tespiti yapılması gerekiyor, daha sonra hareket planı. Yakın tarih de dâhil olmak üzere devletler tarihine baktığımızda devletimiz ve topraklarımız üzerinde kimlerin hesabı olduğu açıkça ortadadır; milli birliğimizi bozmak isteyenlerin gayretleri de. Bu güçlerin içimizdeki temsilcileri de bellidir. Kritik günler geçirdiğimiz şu zaman diliminde insanları, grupları iyi tanımak gerekir. Kiminle beraber olacaksınız, kime karşı mücadele vereceksiniz, işte bunu belirlemek için gelişmeleri iyi okumak gerekir. Artık beyaz ve siyah var, griler ortadan kayboluyor. O halde her seviyede ve kademede gri olmayı terk etmek gerekir.