Geçtiğimiz günlerde, uzun zamandır görmediğim eski bir arkadaşım ile karşılaştım. Kendisi Almanya’da yetişmiş, bilişim alanında oldukça yetenekli bir müteşebbis. Türkiye’ye döndüğünde küçük bir dükkân açmış ve bilgisayar teknolojileri sahasında problemlerin çözümünde çalışarak tanınmış biri haline gelmişti. Ancak, sohbetimiz sırasında artık çalışmadığını ve dükkanını kapatmak zorunda kaldığını öğrendim. Nedenini sorduğumda özellikle vergi yükü ve maliyetlerin altında ezildiğini, bu yüzden iş yapmanın imkânsız hale geldiğini söyledi.
Bir başka arkadaşımız, genç ve dinamik biri olmasına rağmen, işsizlikle boğuşuyor. Üniversite bitirmiş, çeşitli alanlarda yetenekleri olan biri olmasına karşın, iş bulamıyor ya da kendi işini kuramıyor. Bunun temel nedeni ise, açtığı iş yerinden vergi yükü ve yazar kasa gibi ek masraflar nedeniyle zarar etmesi. Maalesef bu durum, sadece onun değil, birçok müteşebbisimizin yaşadığı kronik bir sorun haline gelmiş durumda.
Türk insanı girişimci ve güçlüdür, ancak önüne konan bürokratik engellerle verimliliği düşmekte, işsiz kalmakta ve potansiyelini ortaya koyamamaktadır. Peki, bu sorun nasıl çözülebilir?
Öncelikle, ülkemizdeki devletin bütçe gelir kalemlerine bir göz atalım.
Gelir vergisi, kurumlar vergisi, katma değer vergisi, motorlu taşıtlar vergisi gibi vergiler ana kalemi oluşturmaktadır. Bu vergilerin dengesiz uygulanması müteşebbisi zorlayan ve büyümesini engelleyen yükler haline gelmiştir. Ayrıca, para cezaları ve borç faizleri devletin vatandaşlarından gelir elde ettiği bir diğer kaynaklardır. Yanlış bir adım atan vatandaş, hemen para cezasıyla karşılaşmakta ve bu da halk üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT'ler) ise devletin ekonomiye katkı sağlayan önemli unsurlarıdır. Ancak, birçok KİT maalesef zarar etmekte ve bu da devletin ekonomik yükünü artırmaktadır. KİT'lerin kârlı olması, esnafın ve müteşebbisin önünü açması gerekirken, şu anki durum tam tersidir. Bu durumda, devletin bütçesini taşınmazların satışından elde ettiği gelirlerle dengelemeye çalıştığını görmekteyiz. Ancak bu yöntem, uzun vadede sürdürülebilir değildir ve halkın sırtına yüklenen yükümlülüklerin artmasına neden olmaktadır.
Vergi anlayışımızın yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Vergi, devleti ayakta tutan güçtür, ancak insanlara ağır gelen bir yük haline gelirse, verimliliği düşürür ve ülkenin gelişimini engeller. Vergilerin makul seviyelere indirilmesi, daha adil bir vergi sisteminin oluşturulması ve halkın kazanmadan vergi ödemeye zorlanmaması, devletin ekonomik yapısına katkı sağlayacaktır.
Yeni Mesaj gazetesinde Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Vergisiz Türkiye” başlıklı bir makalesi yayımlandı. Bu yazıda, Prof. Dr. Baş, belirli bir gelir seviyesine kadar olan insanlardan vergi alınmaması gerektiğini savunuyor. “Vergisiz Türkiye” modeli olarak adlandırılan bu yaklaşım, düşük gelirli vatandaşların vergi yükünden muaf tutulmasını öngörüyor. Bu modelde, yalnızca çok yüksek gelir elde edenlerden ve büyük işletmelerden vergi alınması gerektiği belirtiliyor. Prof. Dr. Baş hocamız bu işletmelerin zaten önemli kârlar elde ettiğini ve bu nedenle vergi yükünü taşımalarının makul olduğunu ifade ediyor. Öte yandan, henüz işine yeni başlamış, işletmesini daha yeni oturtmuş veya yeterince kâr edemeyen küçük işletmelerden vergi alınmaması gerektiğini vurguluyor. Bu yaklaşım, Prof. Dr. Haydar Baş’a ait olan “Milli Ekonomi Modeli”nin bir parçasıdır. Baş’a göre, gelir seviyesine göre farklılaştırılmış bir vergi sistemi, sosyal adaletin sağlanmasına katkıda bulunacaktır.
Türkiye, yeraltı zenginlikleri açısından oldukça şanslı bir ülke olmasına rağmen, bu kaynakların büyük bir kısmı yabancı şirketler tarafından işletilmektedir. Ancak, oysaki Türkiye üniversiteleri, Ar-Ge merkezleri ve araştırma geliştirme kapasitesi ile gerekli teknolojiyi rahatlıkla elde edebilir ve sermayeyi devlet-millet ortaklığıyla bir araya getirerek bu madenleri kendisi işletebilir. Bu noktada, sadece yeraltı zenginliklerimizin yabancılara verilmesi değil, aynı zamanda işlenmeden yurtdışına gönderilmesi ve daha sonra yüksek fiyatlarla yeniden ithal edilmesi de ciddi bir problem teşkil etmektedir. Bu durum, bir maden politikası ve maliye politikasının köklü bir şekilde gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’nin ekonomik sorunlarının çözümü, Vergisiz Türkiye yaklaşımının hayata geçirilmesiyle mümkündür. Düşük gelirli vatandaşların üzerindeki vergi yükünün kaldırılması, gelir dağılımını dengeleyecek ve toplumsal refahı artıracaktır. Ayrıca, yerli kaynakların milli imkanlarla değerlendirilmesi, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını güçlendirecek ve ülkenin stratejik üstünlüğünü artıracaktır.
Bu bağlamda, Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli, Türkiye’nin ekonomik geleceği için umut verici bir yol haritası sunmaktadır. Türkiye’nin bu modeli benimseyerek, daha adil, güçlü ve bağımsız bir ekonomik yapıya kavuşması mümkündür. Bugün Çin ve Rusya gibi ülkelerin bu modeli uygulayarak elde ettikleri başarılar, Türkiye için de umut vericidir. Vatandaşlarımızın bu modele sahip çıkması, ülkemizin geleceği için büyük önem taşımaktadır.