Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 16.10.2001 tarihli yayımlanan yazısıdır
Hatırlanacak olursa bir müddet evvel, bu sütunlarda 11 Eylül hadisesi ile ilgili bazı tespitlerde bulunmuş ve şunları yazmıştık:
"... Önceki akşam, Moskova'da siyaset danışmanlığı yapan Rus Victor ve Tatar asıllı Hayrat isimli arkadaşlarımızla sohbet etme imkânı bulduk. Siyaset uzmanı bu iki arkadaşımızın ifadesine göre, 11 Eylül saldırısı İsrail ve Çin istihbaratının ortaklaşa planladığı bir harekettir.
Burada İsrail'in maksadı Ortadoğu'da, Çin'in maksadı ise Afganistan ve Pakistan'ı içine alan Orta Asya coğrafyasında tasarruf sahibi olmaktır. Afganistan'la Pakistan'ın yıpratılması Çin'in işine gelecektir." (9 Ekim Salı 2001, Yeni Mesaj).
Aynı tespitleri, ABD'de Demokrat Parti başkan adayı olan Lyndon La Rouche 24 Temmuz'da (yani 11 Eylül'den 48 gün önce) verdiği bir video-konferansta şöyle ortaya koyuyor:
"Mali kriz içindeyiz. Sistemimiz iflas etmiş durumda. Ulaşım, enerji, eğitim, sağlık sistemlerimizin tamamı altyapı ve sanayiimiz çökmüş halde, halkın % 80'ini dar gelirliler oluşturuyor.
... Öte yandan Asya'da yeni oluşumlar var. Rusya, Çin, Hindistan hatta Japonya yeni oluşumlar içinde. Şanghay işbirliği örgütü kuruldu. Burada Çin'den başlayıp, Asya'dan Avrupa'ya uzanacak ulaşım hatları üzerinde çalışılıyor.
Fakat böyle dönemlerde dünya savaşları çıkarılır. I. Dünya Savaşı'nı Asya'daki benzer oluşumların önünü kesmek isteyen İngilizler çıkardı. II. Dünya Savaşı'nı aynı maksatla Almanlar çıkardı.
Şimdi ABD ve İngiltere içindeki güçler (Brezinski buna dahildir) Asya'daki oluşumları engellemek için dünya savaşı çıkarmak istiyorlar. Ağustos bunun için en uygun aydır.
Bu savaşın adını da Batı ile İslâm'ın savaşı olarak koyacaklar. Bu savaşı engellemeliyiz.
Bunun için önce İsrail'deki Şaron'u durdurmalıyız. Bu adam savaş sevdalısı, başka bir derdi yok onu durdurmalı, Orta Doğu'da barışı sağlamalı ve sistemimizi ihya ile, Roosevelt'in usulünce ekonomik kalkınmaya geçmeliyiz" (Kurultay, 14 Ekim 2001 Pazar).
24 Temmuz da bunları söyleyen La Rouche, 11 Eylül hadisesinden bir hafta sonra ise şu değerlendirmeleri yapıyor:
"11 Eylül hadisesi bir makyaj operasyonudur. Ve tam da uluslararası mali ve parasal çöküşün yaşandığı bir zamanda yapılmıştır. Bunu yapan katiyen ABD dışındaki güçler değildir.
Başka ülkelerin insanları kullanılmış olabilir, fakat bunu yapanlar ABD içindeki güçlerdir. Hedef ABD'de yönetim darbesi yapmak, olur veya olmasa da ABD'yi bir savaşa sürüklemektir. Bunu yapanlar, hedeflerine ulaşmak için ileri hareketlerine devamla, başka operasyonlar da yapacaklardır.
Halk kışkırtılacak, Hükümet savaşa sürüklenecektir. Bunu durdurmalıyız. CNN, Fox TV ve benzerlerinin yayınlarına katiyen kapılmayın. Bunlara kapılmak ve ülkeyi savaşa sürüklemek, operasyonu yapanların maksatlarına alet olmaktır.
Afganistan'a müdahale gibi şeyleri asla düşünmemeliyiz. ABD ve daha pek çok ülke için tehdit oluşturan İsrail'i durdurmalı ve Orta Doğu'da barışı sağlamalıyız. Çünkü buradaki kriz de, Asya'da verilmesi planlanan savaşın bir parçasıdır."
Bu tespitlere göre ABD'nin değil, saldırıyı düzenleyen proje sahiplerinin planları hayata geçmiş vaziyettedir. Kimin, ne şekilde, nasıl ve hangi projeyi hazırladığını ABD bilmediğine göre, işi bir hayli zordur.
Bu savaşın kaderini, bu projenin sahipleri belirleyecektir. Failler de belli değildir, herkes tahminler üzerine gitmektedir. ABD bir tahminin veya bir şüphenin üzerine gidebilir, savaş da yapabilir.
Zira mevcut dünya saltanatını devam ettirmesi söz konusudur. Ancak Türkiye'nin tavrı ne olmalıdır?
Türkiye'nin alacağı durum
ABD'nin yanında kayıtsız-şartsız yer alan Türkiye unutmamalıdır ki; meçhullerle savaşacak ve bu lehine olmayacaktır. Türkiye'nin böyle bir "meçhuller savaşında" yer alması tükenmek üzere olan ekonomimizi tamamen bitirir.
Öte yandan ABD'ye açılan bu "meçhul savaşın" gerekçeleri de ortada yoktur. Eğer bu ABD içindeki mevcut bir iktidar mücadelesi ise, Türkiye'nin bu kadar güçle bu savaşta taraf alması ne derece doğrudur?
Hele savaşın Afganistan dışındaki ülkeleri (mesela Irak'ı) içine alma ihtimali söz konusu iken, İngiltere dahi operasyonun Afganistan dışına taşması halinde ABD'ye destek vermeyeceğini açıkladı.
Türkiye, bütün bu gelişmelerde tavrını belirleyip, ya olayları barıştan yana yönlendirmesi ya da tarafsız kalması gerekirken, fiilen ve hukuken savaşın içinde yer alma tavrını benimsemiştir.
Türkiye'nin etrafındaki ülkelerle bunca sorunları varken ve yıllardan beri PKK ile savaşı devam ederken, bugün ABD'nin girdiği "meçhuller savaşı"nın içinde yer alması hiç bir şekilde izah edilemez.
Biz henüz failleri belli olan kendi savaşımızda tam netice alamadık ki, başkaları uğruna meçhul bir savaşa atılalım, maliyemizi heder edelim. Kaldı ki Türkiye resmen bu savaşı kabul ettikten sonra hukuken bir "harb ortamına" girmiştir.
Bu hal geriye gitmekte olan ekonominin bu gerileyişini hızlandıracak, çöküş dediğimiz mutlak netice kader olarak karşımıza çıkacaktır. Bu durum ise, iktidarın baştan beri halledemediği ekonominin çöküşüne suni bahaneler icad etmek niyetiyle olabilir ki; bu ne iktidarın, ne muhalefetin, ne de milletin menfaatine olacaktır.