Hükümetten doğalgaz tüketim desteği açıklamasını duymayanız yoktur herhalde. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın açıklamalarına göre, mart ve nisanı kapsayan birinci dönemde 331 bini aşkın haneye toplamda 114,2 milyon lira destek verilmiş. Ve bu destekler, devam edecekmiş.
Bu açıklamayı görünce 25.07.2008’deki bir haber aklıma geldi
Katıldığı bir törende konuşma yapan o günün Başbakanı Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Valilere 'vatandaşın kapısını çalın, gerekirse kömür kamyonun şoför mahalline oturun, siz gidin dağıtın” tavsiyesinde bulunduğunu belirtiyor. Ardından "Beni eleştirdiler. 'Türkiye Cumhuriyeti'nin valisi kömür dağıtır mı?' dediler. Ben dağıtıyorum, tabi ki benim valim de dağıtacak. Bunu yaptığımız zaman büyüyeceğiz. Kömür dağıtıyoruz, ders kitabı dağıtıyoruz, ihtiyaç sahiplerine gıda dağıtıyoruz, yiyecek dağıtıyoruz. Söyledikleri şu; 'Siz bunu parti propagandası yapmak için dağıtıyorsunuz.' Bu devlet Anayasada nasıl tanımlanıyor? Demokratik laik sosyal bir hukuk devleti. Sosyal bir hukuk devleti ne demek? Sosyal bir hukuk devleti bu demek işte, bu." diyor.
Yani, kömür dağıtmak, yemek dağıtmak, sosyal hukuk devletinin açılımı imiş. Ha pardon şimdi değişti. Vatandaşı gazlamak, yani gaz dağıtmak Sosyal Hukuk Devleti’nin açılımı imiş.
Evet, anayasamızda sosyal bir hukuk devleti ifadesi var. İsterseniz gelin sosyal hukuk devleti koşulu olmanın koşullarını bir de biz sıralayalım:
Sosyal devlet olma koşulları
Bir kere şunu ifade edelim ki; vatandaşın, yani insanın doğuştan gelen bazı hakları vardır. Ve bu haklar, koşulsuz olmak durumundadır. Eğer bir şeyi hak etmek için a, b, c, d şartlarını yerine getirmeniz gerekiyorsa; aslında bir hakkınız yok demektir. Böyle bir hak, hak değildir.
İkinci bir husus; anayasa güvencesi altında olan temel hakların anlamlı olması ve bir jestten ibaret olmaması gerekir.
Üçüncü bir husus; sosyal devlet olabilmek için, hakların tüm vatandaşlara eşit olarak verilmesi gerekir. Verilecek hakların, vatandaş hak ettiği için verilmesi, paternalist yaklaşımla verilmemesi gerekir.
Paternalist yaklaşım nedir?
Paternalizmin ruhu "elinden ekmek yedirme" zihniyetidir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, ILO'nun sözleşmelerinde de güvence altına alınan toplum hak ve özgürlükleri içeren bir sosyal hak ve politika alanını yok var saymaktır. Biraz sıkıştıklarında ve "benim işçim, benim memurum" tiratları durumu kurtarmamaya başladığında, bilmem kaç kişiye "ekmek yedirdiğini" böbürlenerek dile getirmektir. Şunu unutmayalım; insanlar kölelerine, hayvanlarına, dilencilere ekmek verir ve yedirir.
Özgür insanlar ise bireysel ve toplu haklarını alır. Kimsenin elinden ekmek yemezler. Bu hakları almak için kimsenin elini öpmek veya verdiği ekmeği yiyerek, sevinçle kuyruk sallamak zorunda değillerdir. Sosyal politikanın; paternalist bir yaklaşımdan uzak, kişilerin himmetine indirgenmeyen bir temel hak ve özgürlük alanı olması gerekir. Geçmişte dağıtılan kömürün ya da bugünkü doğalgaz desteğinin bir “anayasal hakkın iadesi olarak yansıtılması” kesinlikle bir yanlış yönlendirmedir.
Yararlanacak kişilerin gelir tespitine dayalı sosyal yardım konusunda dünyanın birçok ülkesinde yapılan anketler; potansiyel olarak bu yardımdan faydalanabilecek kişilerin sadece yüzde 20'sinin bu desteklerden faydalana bildiklerini ortaya koymuştur. Ve yine bu anketlerde çok çarpıcı bir sonuçla karşılaşılmıştır ki; daha az yoksul olanların gelir tespitine dayalı yardımlardan gerçekten faydalanma ihtimali daha yoksul olanlara oranla sıklıkla daha yüksektir. Yani toplumdaki daha düşük gelirli gruplar regresiftir; içine kapalıdır. Ayrıca bu tarz bir sözüm ona sosyal yardım; damgalayıcıdır. Gelir tespiti ve form doldurma vatandaş için damgalayıcıdır.
Sosyal yardımları gerçekten ihtiyaç sahibi olanlar mı alıyor?
Yine iyi gözlemlemek gerekir ki; "Acaba bu tarz sosyal yardımı gerçekten ihtiyaç sahibi olanlar mı alıyor; yoksa işini bilenler mi ?" Bunu çok iyi düşünmemiz gerekir. Bu yüzden gelir tespitine dayalı sosyal yardımlar, yoksul kesimi hedeflemek ve onlara ulaşmak konusunda kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir.
Olsa olsa popülist/halk yardakçısı bir yaklaşımdır. Eğer bir anayasal hakkın iadesinden bahsediliyorsa bu yukarıda bahsettiğimiz 3 hususa da uymalıdır. Her vatandaşı içine alan bir temel gelir olmalıdır.
Türkiye Cumhuriyetinin tüm vatandaşlarını kapsayacak şekilde; bireysel ve eşit olmalı; özürlü ya da zayıf olup özel ihtiyaçları olan kişiler (şehit yakınları, gaziler, çocuklu anneler vs.) için ilaveler yapılmalıdır. İnsanlara rasyonel tercih yapma imkanı tanıyacak bir biçimde verilmelidir.
Anne rahmindeki bir bebek, doğum vaktine kadar yaşamını sürdürebilmesi için tüm ihtiyaçlarını anneden sağlar. Bebek anneye bağımlıdır, yani. Anneden bebeğe gerekli olan vitamin, mineral ve besinler aralarındaki kordon denilen bir bağla sağlanır.
Eğer vakti gelmeden halk arasında eş denilen plasenta, anne rahminden ayrılırsa; bebeğin yaşamı imkansız hale gelir. İşte paternalist yaklaşımda; bebeğin yaşamı için anneye muhtaç olması gibi; vatandaş kendine yardım eden, ona destek veren iradeye kendini muhtaç hisseder. Hiç farklı bir düşünce aklına gelmez bile. Paternalist yaklaşımda bu irade hep hükümetler yani idareciler olur. Çünkü bu destekler, herkese verilmemektedir. Kendisi bir şekilde bu yardımlara ulaşmayı başarmıştır. Şimdi yapması gereken koşullarını korumasıdır.
Şimdi bir de düşünün bazı şartlarla değil, sadece o ülkenin vatandaşı olduğunuz için siz “tüm vatandaşlarla eşit bir destek alıyorsanız”, mevcut hükümete ya da idarecilere bir göbek bağınız olmaz. Olsa olsa bu sefer bağınız sizlere vatandaşı olmanız nedeniyle bu hakkı veren devletle olur. Artık kordon bağı ile bağlı olduğunuz hükümet iradesi ya da bir şahsın, grubun iradesi değil, “devlet” denilen yüce kurumun iradesidir.
İşte o zaman, yöneticilerinizi de inandığınız fikir ve ideolojilere; aday siyasetçinin projelerine göre seçmeye başlarsınız. Ve size vatandaşı olduğunuz için destek olan, özet ifade ile “babalık” yapan devlete sadakatiniz, bağlılığınız daha da artar. Artık ana gayeniz, o devlete hizmet etmek olur. Ve artık siz devlet, devlet de siz olursunuz.
Anayasamızda bahsedilen sosyal hukuk devleti tanımına uygun olarak “hakkı gerçek manada vatandaşa vermenin” yolunu ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş Beye saygılarımı sunmak istiyor, Onu özlemle tekrar anıyorum. İlk kez vatandaşlık maaşını gündem eden Sayın Baş'ın Milli Ekonomi Modeli altında topladığı projesi popülist ve de paternalist yaklaşımlardan uzak; gerçekçidir. Modelin Sosyal Devlet-Milli Devlet açılımıyla toplumda esas huzur ve de denge sağlanacak; herkes aradığı mutluluğu bulacaktır. Kimse damgalanmadan; horlanmadan; hayır hasenat mantığı ile değil bir hak olarak "vatandaşlık maaşı"nı alacak; bu geliri istediği gibi kullanabilme iradesine sahip olacaktır.
Bugün bayrağı devralan BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş ve kadrosu, gecesini gündüzüne katarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkese bu hakları yaşatmak için varıyla yoğuyla çalışmaktadır. Sizlerin BTP kadrolarına destek vermeniz aslında, zaten hakkınız olan vatandaşlık haklarınızı sonuna kadar alabilmek için bir gayretin ifadesidir.
Kalın Sağlıcakla...
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi