Geçen hafta açıklanan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine
göre, "geçici koruma" kapsamında kayıt altına alınan Suriyeliler
Türkiye nüfusunun yüzde 4,46'sını oluşturuyor.
Ya kayıtlı olmayanlar!
Neden mülteci değil de; "geçici koruma" statüsü?
En çok Suriyeli İstanbul’da yaşarken, genel nüfusa oran
olarak en çok Suriyeli yaşayan illerimiz Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Kilis.
Açıklanan orana göre Kilis’te gördüğünüz her 4 kişiden 3’ü Suriyeli.
Peki, bu sonuç sürpriz mi?
Göçün başladığı ilk sıralarda Kilis Belediye Başkanlığı tarafından
asılan pankartlar sanırım AKP’nin göç politikasının şifrelerini o günlerden açık
etmekte idi.
Ne yazıyor idi bu pankartta?
“Umudun ve Barışın Ana Şehri Kilis’e Hoş Geldiniz.
Kilis Nüfus: 93.400 – Suriyeli misafir: 130.825”
İlginç bir şekilde Türkiye Uluslararası Lig'de Suriyeli göçmenlere en
büyük desteği gösteren ülke olmasına rağmen, İsrail, Güney Kıbrıs Rum Kesimi,
İran ve bölgedeki zengin Arap ülkelerinin çoğunun benzer temkinli bir tavır
takınarak mültecilere kapılarını kapalı tutmaları dikkat çekmektedir.
Yani bu sonuç bilinçli bir tercihtir. BOP ya da Medeniyetler
İttifakı Eş Başkanlığı ile başlayan sürecin devamıdır.
Göç insanlığın ilk varoluşundan beri mevcut
olan ve bundan sonraki dönemlerde de muhtemelen devam edecek olan çok önemli
bir olgudur. Göç gerçeğini yok saymak yerine, devletlerin tutarlı bir göç
politikalarının olması şarttır.
Açıklanan verideki “Geçici Koruma” statüsü konusu çok
derinlemesine incelenmesi gereken bir konudur.
1951 yılında imzalanan Cenevre sözleşmesi sayesinde oluşan
bugünkü mülteci tanımı 1967 yılında oluşturulan protokol ile son şeklini
almıştır. Ama ne yazık ki konulan kurallar, başta ABD ve İngiltere gibi dönemin
güçlü ülkelerinin çıkarlarını yansıtacak şekilde ortaya koyulmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti 1951 Cenevre Sözleşmesi'ni coğrafi sınırlama ile
imzalamıştır. (Kaynak:
http://sgdd.org.tr/wp-content/uploads/2017/05/Turkiye-de-Iltica-Sureci.pdf).
Türkiye bu coğrafi kısıtlama şerhinden dolayı
Avrupa dışında meydana gelen olaylardan kaynaklanan başvurulara mülteci statüsü
veremiyor ve yerine bu sığınmacılara "geçici koruma statüsü"
verilmektedir. İşte bu "geçici" olmak birçok sorunu doğurmaktadır.
Pratikte ise Afganistan, İran, Irak ve Suriye
gibi Avrupa dışı ülkelerden gelenler Türkiye'deki sığınmacıların büyük bir
çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu sonucu doğuran en önemli sebep, Avrupa dışından
gelen sığınmacıların "sığınma başvuru işlemleri" nin çoğunun
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından Türkiye İçişleri
Bakanlığı işbirliği ile Türkiye'de yürütülmesindendir. Dolayısıyla çoğu
sığınmacı, mülteci statüsü alarak 3. bir ülkeye yerleşmek için başvurusunu
Türkiye'den yapmakta ve kabulüne dek devlet tarafından sağlanan "geçici
koruma kapsamı" nda Türkiye'de "geçici" olarak
kalabilmektedirler. Son yıllarda bu tarz sığınmacıların sayısı her geçen gün
artmaktadır.
Sığınmacıların 3. ülkelere kabul süreçleri de
bazen olmamakta, bazen de çok uzun sürebilmektedir. 1995-2010 yılları
arasındaki dönemde toplamda 70 binin üzerinde sığınmacının 37 binden fazlası
yani başvuruların %51'i mülteci statüsü almış ve diğer ülkelere
yerleştirilmiştir. Geri kalanlar ise ülkemizde kalmışlardır.
Türkiye'deki idarecilerimiz de özellikle coğrafi
kısıtlama imzaladığı Avrupa dışı ülkelerden "mülteci olma başvurusuna
gelen göçmenleri" hep geçici gördüğü için onların ülke koşullarına
uyumları için yeterli bir faaliyet göstermemektedir. Belirsizlik nedeniyle,
istediği ülkelere kabul edilmediği için yıllardan beri ülkemizde kalan çok
sayıda göçmen söz konusudur. Transit Göç bölgesi olmanın bize neler
kaybettirdiğini 2.4.2021’de yayınlanan makalemizde işlemiş idik.
Yinelemek
isterim ki; yaşanılanlar sürpriz değil, bir sonuçtur.
Tek çözüm ülke menfaatlerimize
hizmet edecek “Milli” bir göç politikası geliştirilmesidir.
Her türlü göç kayıtlı
olmalı, göç yönlendirilebilmeli, “geçici koruma statüsü” iptal edilmelidir.
Ülkemizde yaşayacak
göçmenler için geldikleri ilk andan itibaren “Entegrasyon” çalışmaları
yapılmalıdır. Göçmenlerin entegrasyonu ve sosyal uyum etkili bir göç
yönetimi politikasının bir parçasıdır.
Suriyeli sığınmacılarla
ilgili olarak açık kapı politikasının son verilmeli, geçici koruma statüsündeki
Suriyelilere vatandaşlık verilmesi uygulamasına son verilmeli, kayıtsız
mülteciler kayıt altına alınmalı, mültecilerin geri gönderilmesi için Şam
yönetimi ile birlikte hareket edilmelidir.
Bu da ancak “Milli” duruş
sahibi, “Bağımsız Türkiye” hayalleri olan Av. Hüseyin BAŞ ve kadrosunun iktidar
olması ile mümkündür.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / 08.06.2021