Anasayfa
  • Ekonomi
  • İslam
  • İlçeler
  • Güncel
  • Analiz
  • Eğitim
  • Siyaset
  • Spor
  • Kültür & Sanat Teknoloji Sağlık Dünya Türkiye Videolar
  • Ara
SON DAKİKA:
15:41
Kilis'te Rekor Kredi Kartı Kullanımı
13:54
Kilis Üniversitesi Rektör Danışmanı "Göç Yolunda" programına konuk oldu
13:20
Kilis'te Akıllı Bisiklet Kiralama Sistemi hayata geçti
10:09
Altın yükselmeye devam ediyor! Altın fiyatları 9 Ağustos 2022
09:37
Yaşam olayları insanın mutluluğunun tek belirleyicisi değildir
Video Galeri Foto Galeri Yazarlar Üye Paneli
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
  1. Köşe Yazarları
  2. Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi
  3. Sonun başlangıcı serbest ticaret anlaşması
10 Mart 2021 - 09:54

Sonun başlangıcı serbest ticaret anlaşması

10 Mart 2021 - 09:54
Yorumlar
TAKİP ETTAKİP ET
Yazdır
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi

Kapitalizm her ne kadar bir ekonomik sistem olarak görülse de aslında Hristiyanlığın yayılım politikasından başka bir şey değildir. Kapitalizm ve liberal ekonominin yayılışı 19.yy’daki göçlerin ana belirtecidir.

1838 yılında İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan Baltalimanı anlaşmasıyla Osmanlı İngiltere’den pamuk almaya başlamıştır. Böylece görece daha ucuz olan İngiliz malları Osmanlı piyasasına girmiştir. Bu şekilde Osmanlı'da daha liberal bir ekonominin oluştuğu, fakat bu liberalleşmenin aynı zamanda “Nasıl olsa İngiltere'den ucuz ürün elde ediyoruz!” mantığıyla Osmanlının endüstrileşmeden kaçışına sebep olduğunu görmekteyiz. Antlaşmadan bir süre sonra, piyasadaki İngiliz malları tam 2 katına çıkmıştır.

Ayrıca bu antlaşma Osmanlının gümrükler üzerindeki hükümranlık haklarını kısıtlamıştır. Osmanlı Devleti’nde ticaret ve para akışı tamamen azınlıkların eline geçmiştir. Bu süreç, azınlıkların imtiyazlı, zengin ve dışa bağlı bir hal almalarına ön ayak olmuştur. 1838 serbest ticaret anlaşması sonucu Batı kapitalizmi ile entegre olan ve kıyı şeridinde yer alan kimi kentlerde (İzmir, Mersin gibi) göreli bir iktisadi gelişme yaşanmış, fakat bu azınlıkların ekonomik olarak güçlenmesi şeklinde olmuştur.

İşte bu şartlarda 8 Şubat 1856’da Sultan Abdülmecid tarafından ilan edilen Islahat fermanı ile Osmanlı’da eşitlikçi, modernist daha seküler bir vatandaşlık anlayışına geçilmiştir. Kabul edilen millet sistemi, farklı dini grupların özerkliklerine dönüşmüştür. Yerel konseylerde verilen temsil hakkı ile de, özerkliğe sahip imparatorluk sistemindeki yerel yönetimlerin merkezi yönetimden ayrılarak imparatorluğun çözülmesinde daha etkili bir role sahip olmalarına neden olmuştur. 

Daha sonrasında 1869 yılında kabul edilen vatandaşlık kanunu (hiçbir fark gözetmeksizin Osmanlı bir anne babadan ya da Osmanlı babadan doğan her çocuk Osmanlı vatandaşı kabul edilmiştir) sonrası meydana gelen göçler parçalanmaya hız katmıştır. Toprak bütünlüğümüzde gözü olanlara davetiye çıkarılmıştır. 

Daha sonra, 1878 yılındaki Berlin Anlaşması, belli başlı her Ortodoks Hristiyan topluluğun kendi bağımsız toprak bütünlüğü olan Ulusal Devleti'ni kurmasına olanak sağlayarak Müslümanları azınlık haline getiren ideolojik ve kültürel süreci başlatmıştır. Sırbistan, Romanya, Karadağ ve Bulgaristan neredeyse bir gecede bağımsız birer devlet oldular. İşte bu yeni devletlerin yöneticileri dini merkeze alarak Müslümanları yani Türkleri din değiştirmeye asimile etmeye ya da göç etmeye zorlamışlardır. 

Bakınız Pomaklarla ilgili bir parantez açmak istiyorum. Bulgaristan'da Slavca konuşan Müslümanlar, çeşitli devlet baskılarına ve onları Bulgar olduklarına ikna etmeye yönelik kandırmalarına karşın, kendilerini İslamiyetle ve Türklükle özdeşleştirmeye devam etmişlerdir. Böylelikle dinin etnik kökenden ya da dilden daha güçlü bir kimlik kaynağı olduğu görülmektedir. Çok sayıda Pomak, şimdi Türkiye’ye göç etmiş ve Türkiye'de yaşamaktadırlar. 

Clarance Richard Johnson, bakınız o dönemi eserinde nasıl tasvir ediyor:

 “Osmanlı'nın son dönemindeki bazı kesimlerin sahip oldukları hak ve ayrıcalıkların, Osmanlı yasalarından kaynaklandığını görmekteyiz. Kabul edilen kapitülasyonlar ile Türkiye'de yaşayan yabancılar farazi bir kanuna göre kendi ülkelerinde yaşıyorlarmış gibi kabul edilmekte ve kendi ülkelerinin yasalarına tabii ve sorumlu bulunmakta idiler. Bu düzenleme çerçevesinde her yabancı ülkenin tebaası, ayrı topluluklar şeklinde yaşamakta ve kendi aralarında seçtikleri görevliler tarafından yönetilmekte idiler. Pratikte birer küçük devletçikler halini almışlardı. Toplumu ilgilendiren bütün sorunlarda Osmanlı Hükümetine müracaat edilmeksizin apayrı biçimde o toplumu oluşturan halkın yasalarına ve törelerine göre çözüm üretmekte idiler. Bu toplulukların hepsinin ayrı mahkemeleri yargıçları ve jürileri oluşmuştu. Pek çok bölgede kendi okulları ve kiliseleri vardır” ( Johnson C. R., İstanbul 1920, Çeviri: Sönmez Taner, Türk Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-Nisan 1995, s:89).

O yıllarda kapitülasyonlar,  şimdiler de diasporalar bu azınlıkları kullanarak ülke bütünlüğümüze  tehdit oluşturabilmektedirler. 

İşte Osmanlının son dönemlerinde sonu hızlandıran göç politikaları irdelendiğinde, 1934 İskan Kanunu hatırlanmalıdır. 

Bu kanuna göre Türk kültürüne yakın olanların ülkeye girişleri kolaylaştırılmakta bunun dışındakilere ise sınırlama getirilmektedir. Ayrıca ülke içinde de Türkleştirme sürecine yönelik bir takım düzenlemeler yapılmıştır.  

Müslümanların elde kalan vatana göç etmesi ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesi ve sonraki dönemlerde de Türkiye'ye Balkanlar'dan Kıbrıs'tan veya Kırım'dan yönelen soydaş göçü, dil ve kültür birliği olan coğrafyaya zorunlu veya gönüllü göç olgusuna örnek teşkil etmektedir. 1934 İskan Kanunu çerçevesinde olan göç hareketleri ülkenin nüfus yapısını sosyoekonomik ve kültürel gelişmesini derinden etkilemiş, ulus-devlet oluşumunda önde gelen etkenlerden biri olarak değerlendirilmiştir. Ardından bu göç hareketlerine Kafkasya katılmış olup Sovyetler Birliği'nin çözülüşü Türkiye’ye yönelik beşeri hareketliliği tetiklemiştir.

Son dönemde Çin Halk Cumhuriyeti'nin Sincan Uygur Özerk bölgesinden gelenler de bu statüde sayılabilir. Yaşanan siyasal baskılar sonucu Çin'in bu bölgesindeki Uygurların küçük gruplar halinde Türkiye'ye gelip yerleştikleri görülmektedir. 

Ulusal Türk Devleti, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ortak bir tarihsel kültürel mirasa ve geleceğe yönelik hedeflere dayanan, yeni bir siyasal kimlik ve aidiyet duygusu doğurmuştur. Bu duruş, Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet ayakta kalabilmesi için korunması gereken bir duruştur.   

Bu yazı 1439 defa okunmuştur.
  • YORUMLAR
adlı kullanıcıya cevap x

Yazarın Diğer Yazıları

  • Sabit-i Kadem Olmak - 18 Nisan 2022
  • SARS-CoV-2'nin Omicron varyantına karşı bağışıklık koruması için takviye dozu olarak mRNA aşıları öneriliyor - 07 Ocak 2022
  • Hep asgari ücreti konuşuyoruz, ya efektif ücret - 17 Aralık 2021
  • Efendilik mi Uşaklık mı? - 06 Aralık 2021
  • Güçlendirici doz nedir? - 06 Aralık 2021
  • Hekim ücretlerine zam gelmiş! - 04 Aralık 2021
  • Hani %70 ile toplumsal bağışıklık kazanılacak idi! Sorun ne? - 29 Kasım 2021
  • Karar sizin - 27 Kasım 2021
  • Suçlu vatandaş mı? - 18 Kasım 2021
  • Şu renkli harita ne işe yarıyor? - 17 Kasım 2021
  • Ne olacak bu işin sonu? - 16 Kasım 2021
  • Bilmiyorlar ki söylesinler - 06 Kasım 2021
  • Gelin dünya barışı adına, "önce insan" diyelim - 01 Kasım 2021
  • Yoksa biz bağımsız değil miyiz? - 29 Ekim 2021
  • Beyaz adam kim? - 21 Ekim 2021
  • Aklımızı başımıza getirelim - 18 Ekim 2021
  • Bu devran hep böyle sürüp gitmez ki! - 16 Ekim 2021
  • Sapere Aude! - 10 Ekim 2021
  • Sen de Haklısın! - 24 Eylül 2021
  • Yolunuz, yolumuz açık olsun - 16 Haziran 2021
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 8
Köşe Yazarları
Prof. Dr. Haydar Baş
Prof. Dr. Haydar Baş
MEM uygulanmadan Türkiye ekonomisi düzelmez
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi
"Kalpleri sizinle kılıçları size karşı"
Alaaddin Özkar
Alaaddin Özkar
Gelin Bugün Ağlayalım!
Kerbela Ehl-i Beyt'in soykırımdır
Uğur Kepekçi
Kerbela Ehl-i Beyt'in soykırımdır
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi
Sabit-i Kadem Olmak
Mustafa Çobanoğlu
Mustafa Çobanoğlu
Su Kuyruğunu da Gördük
Krala Ateş Edeceksen Öldüğünden Emin Ol…
Selim Baytürkmen
Krala Ateş Edeceksen Öldüğünden Emin Ol…
Arifler ölmez maruf olur, aşıklar ölmez maşuk olur (Akın Aydın)
Misafir Kalem
Arifler ölmez maruf olur, aşıklar ölmez maşuk olur (Akın Aydın)
Çok Okunan Haberler
49 Filminin Kilis Çekimleri devam ediyor
49 Filminin Kilis Çekimleri devam ediyor
Lütfi Dabanıuzun vefat eti
Lütfi Dabanıuzun vefat eti
Kilis Polateli OSB'de ilk fabrikanın temel kazma çalışmaları başladı
Kilis Polateli OSB'de ilk fabrikanın temel kazma çalışmaları başladı
Ana Sayfa
Ekonomi
İslam
İlçeler
Güncel
Analiz
Eğitim
Siyaset
Spor
Kültür & Sanat
Teknoloji
Sağlık
Dünya
Türkiye
Videolar
Foto Galeri
Video Galeri
Köşe Yazarları
Biyografiler
Vefatlar
Üye Paneli
Günün Haberleri
Arşiv
Gazete Arşivi
Anketler
Hava Durumu
Gazete Manşetleri
Nöbetci Eczaneler
Namaz Vakitleri
  • Analiz
  • Eğitim
  • Ekonomi
  • Güncel
  • İlçeler
  • İslam
  • Kültür & Sanat
  • Sağlık
  • Siyaset
  • Spor
  • Foto Galeri
  • Video Galeri
  • Köşe Yazarları
  • Biyografiler
  • Vefatlar
  • Üye Paneli
  • Günün Haberleri
  • Arşiv
  • Gazete Arşivi
  • Anketler
  • Hava Durumu
  • Gazete Manşetleri
  • Nöbetci Eczaneler
  • Namaz Vakitleri

  • Rss
  • Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri

kilispostasi.com Haber Portalı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na %100 uygun olarak yayınlanmaktadır. Ajanslardan alınan haberlerin yeniden yayımı ve herhangi bir ortamda basılması, ilgili ajansların bu yöndeki politikasına bağlı olarak önceden yazılı izin gerektirir.