Bugün günlerden Cumartesi ve Kilis’in can çekiştiği günlerden birine daha uyandık. Uçak sesleri hiç susmadan devam ediyor ve tüm Kilis halkı savaşta olduğunun hiç olmadığı kadar farkında artık.
Biz ataları da Kilisli bir aileyiz. Annemin ve babamın ailesi Kara ve Türkoğlu ailesi olarak birkaç kuzen hariç herkes Kilis’te doğmuş ve Kilis’te yaşıyoruz. Daha doğrusu yaşıyorduk demeliyim galiba artık. Aylardır başımıza yağan bombalardan tedirgin korkan bir şehirdi Kilis. Ama geçtiğimiz Perşembe yani 5 mayıs 2016 günü birkaç dk. içinde art arda düşen bombaların nerdeyse tamamının merkezi yerleşim yerlerine düşmesi halkın burada yaşanamayacak kadar sıkıntılı bir hale geldiğini anlamasına neden oldu.
Şuan bu satırları Kilis merkezine uzakta olan çiftlik evimizde yazıyorum. Normalde düşen her bombanın bir son olması için dua eden ve bu son artık inşallah diyen ailemle evimizden ayrılmayı bir an bile düşünmeyen ben iki gün önce evimizi terk ettik ve çiftlik evimize sığındık.
An itibari ile teyzemler, abimler, ablamlar, yengemler ve diğer kuzenlerimle evlerimizi terk edip çiftliğe sığındık. Şehir merkezinden uzak olmamıza ters düşecek kadar şiddetli bir şekilde bomba seslerini duyuyorduk burada. Açık alan olduğu için daha fazla yankı yapıyordu bomba sesleri çiftlikte. Düşen her bomba sesinden sonra Babamlar, abimler acaba tanıdıklarda bir şey var mı diye telefonla uzun bir görüşme trafiğine başlıyorlardı. Kilis’in Suriyeli mültecileri saymazsak çok kalabalık bir şehir olmadığını düşünürsek her mahallede bir akrabamız, tanıdığımız vardı nerdeyse. Bu durum her bombanın yüreğimizi yakması demekti.
Bunca yaşanan olaganüstü olaylar bombalar ölümlere ragmen sessizliğimizi bozmamaya yeminli gibiydik Kilis olarak. Aylardır bu kausta yaşayan Kilis halkı nasıl tepki gösterdi diye merak ederseniz. Küçük çapta bir iki yürüyüş - konvoy ve tencere tava protestası dışında hiçbir şey yapamadı maalesef. Aslında her bir yürek olabildiğine öfkeli, üzüntülü ve cesurdu. Kimse korkusundan susmadı bu şehirde. Bıraksalar Ankaraya sesini duyururdu ev hanımı, esnafı, öğretmeni, memuru. Ama devletli amcalar beklemeyi önermişti ve çözüm nağmeleri atmıştı her bir yanda. Kargaşa olmasın diye sessizlik içinde umutla bu vaatlere inanmış gibi yaptık. Belki de gerçekten inanırcasına…
Takii iki gün öncesine kadar evlerimizi bırakıp nasıl gideriz derken şuan şehrim yalnızlaşmaya başladı… insanın ana yaşam ihtiyaçlarını karşılayacağı fırınlar, kasaplar, marketler vs. tamamına yakını kapandı ve gitti.
Biz çocukken babaannemin çocukluğuna denk gelen savaş anılarını çok ütopik bir hayal gibi dinlerdik. Günlerce evlerinden çıkamadıklarını, evin altını sığınak yaptıklarını ve açlığa direnmek için evlere stok yapılan makarna, yağlar, kuru gıdalar vs… Adeta geçmişi yeniden filme alıyor gibi hissediyorum kendimi. Bundan birkaç ay önce filmin fragmanını çekmişiz sanki habersizce. Şimdi ise asıl sahneleri çekiyoruz korkuyla. Sonunun nasıl biteceğini bilmediğimiz bir film bu…
İşin en can acıtıcı olanı ne biliyor musunuz? Biz Kilis halkı olarak durmadan kan kaybederken, ölüm çığlığımızın susturulmaya çalışılması. Tv kanallarında birkaç gün gösterilen ve sonra unutulanlar listesine eklenen şehrimin yalnızlığa mahkum edilmesi. 81 kardeş olan Türkiye babanın bizi evlatlıktan men ettiğini düşünüyoruz Kilis halkı olarak. Diğer kardeş şehirlerimiz de bu duruma bir iki ses çıkarmaya çalışırken sansüre uğruyor. Oysa haber bültenleri yurt dışındaki Müslüman kardeşlerimizin başına gelenleri anlatırken, yardım kampanyaları toplamayı, vaazler vermeyi ve yaslar tutmayı birinci vazife bilmişti.
Peki Şimdi Kilis adını anan ölen insanlar için yas tutan mağdur ailelere yardım eden o medya devleri , zengin iş adamaları nerede?
Susturulmak ve yaşananları kimse öğrenmesin diye üstün çaba sarf eden büyük bedenli ,küçük yürekli ,kiralık adamlara iki çift lafım var !!! her ne kadar Kilisi haber bültenlerinde göstermemek için uğraşıp insanlar yaşananları paylaşmasın diye internet kesintisi de yapsanız bize bu yaşattıklarınızı unutmadık unutturmayacağız…
7 Mayıs 2016
NEZİHE KARA