Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 12.05.2014 tarihli yayımlanan yazısıdır
Annelerimizin Anneler Günü'nü kutluyoruz. İnancımıza göre, annelerimiz "Cennet annelerin ayağı altındadır" ilahi methiyesine mazhar olmuş mübarek kadınlardır.
Batı medeniyeti ise kadınlara bir gün armağan ederken, ne ilginçtir ki, Batı inancı Hz. Adem'in cennetten çıkarılmasına neden olarak gördüğü kadını günahkâr ilan etmiştir.
Rönesans ve reform hareketleri ile inkâr edilen inanç, yerini sonsuz bir materyalist mantığa bırakmış; kadın bir araç haline dönüşmüştür.
Fransız Devrimi'nden sonra yaşanan özgürlük akımları kadınlar adına feminizmi bir kurtuluş olarak yansıtsa da, kadının erkek karşısındaki bu meydan okuyuşu maalesef onu çalışma hayatında bir meta olmaktan öteye taşıyamamıştır.
Zira kadının hak aramak için giriştiği bütün adımlar, İslam dininde ona sunulmuş olan yani doğumu ile kazandığı haklarını arama seferberliğidir.
Özellikle ekonomik özgürlük peşinde yaşanan faaliyetler, kadını aile hayatında asli vazifesi olan çocuklarının annesi olmaktan ve iyi bir eş vasfında evinin kadını olarak yaşamaktan da ciddi manada uzaklaştırmıştır.
"Kadına hak verilsin mi verilmesin mi veya kadın erkekle eşit midir" tarzında geçmişten günümüze kadar devam ede gelen tartışmalar, hak vermeyen kapitalizmin aldatmacasından başka bir şey değildir.
Fıtraten kadın ve erkek farklı meziyetlerle donanmıştır. Elma ve armudun aynı kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi, birbirinden farklı olarak yaratılan kadın ve erkeğin eşitliği de söz konusu edilemez. Buna gerek de yoktur.
Bütün kavga kadının, yaratıcısı tarafından ona bahşedilen haklardan mahrum bırakılması ile ilgilidir.
Dinimize göre, her beşer için yaradılış gayesi kulluktur. Yetkisi, şerefi, hürriyeti, hakkı, yüceliği, hizmeti ve vazifeleri bu temel gaye içinde düşünülmelidir.
Nisa Suresi'nin 121. ayetinde Cenab-ı Hakk, "Erkek ve kadın kim mümin olarak salih amellerden işlerse, işte böyle kimseler cennete girerler ve onlara zerre kadar zulmedilmez" buyrulur.
Kadın kulluk yolunda gayreti oranında mertebe kazanır ve erkekleri geride bırakabilir.
İslam, kadının onurunu zedelemeyecek bir biçimde çalışmasına müsaade etmektedir.
Ancak dinimize göre erkek, kadının geçimini temin zorundadır. Yani kadının çalışarak iaşesini karşılama mecburiyeti yoktur.
Tarihte ve bugün kadının en büyük kavgası ekonomik özgürlüğüdür. Bağımsız Türkiye Partisi olarak biz, Milli Ekonomi Modeli ile kadına hak ettiği ve fakat verilmediği için derdine düştüğü bu özgürlüğünü; saygınlığını ve nezaketini kaybetmeden sunacak bir tez geliştirdik.
Ne erkeğin kadına ne kadının erkeğe, ekonomik veya diğer bir sebeple baskı kurmaya hakkı yoktur.
Bu sebeple biz, Milli Ekonomi Modeli'nde kadınlarımıza 1000 Türk Lirası maaş vereceğiz.
Hanımlarımız, herhangi bir kamu kurumunda çalıştığında 4000 TL maaş alacaktır. 1000 TL maaşını da eklersek, kadınlar 5000 TL ile ihtiyaçlarını karşılayacağı ve bağımsızlığını kazanacağı bir paraya kavuşacaktır.
Doğum yapan her anneye doğum ikramiyesi vereceğiz. İşte kadınlarımızın asıl beklediği de budur.
Sosyal devlet projelerimiz ile evin diğer bireylerinin de alacağı maaşlar, toplumda cinnetlerin ve boşanmaların en önemli nedeni olan ekonomik problemleri devlet eli ile halledecektir.
Bağımsız Türkiye Partisi iktidarında bunu gerçekleştirebilmemiz için projelerimiz kaynaklarımız ile hazırdır.
Siz kapitalizmden başka çözümü olmayanı iktidar ettiğiniz sürece, sömürüyü ve baskıyı zaten kabul etmişsiniz demektir.
Çünkü hak vermek kapitalizmin doğasına aykırıdır. Bu sebeple, kadınların ekonomik özgürlüğü ancak Milli Ekonomi Modeli ile olabilir.
Kadınların ekonomik bağımsızlığı için birlikte olalım, Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayacak Bağımsız Türkiye Partisi'nde yer alalım.