Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 12-01-2012 tarihli yazısıdır
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş aşamasında İslam dininin birleştirici özelliği öne çıkmış ve merkezi otorite olarak da Müslüman Türk kimliği kabul edilmiştir.
Toplumun üniter yapısının bozulmaması için Türk toplumunun din değiştirmesine müsaade edilmemiştir. Nitekim o dönemde Bursa Kız Koleji'nde Müslüman iki kız öğrencimizin Hıristiyan olmasını gerekçe gösteren Mustafa Kemal, bu kolejleri anında kapattırmıştır.
Yine nüfus mübadelesinde Müslüman Türk vatandaşlarımız ülkeye alınmış, gayrimüslimler kendi ülkelerine gönderilmiştir.
Burada amaçlanan, herhangi bir toplumun dini özgürlüğünü yok etmek değil, mevcut olan birlik ve dirlik yapısını devam ettirmektir.
Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısının sağlıklı olması gerekçesi ile bu yolu takip etmiştir.
Elbette, din ve vicdan özgürlüğü kapsamında her bireyin kendi inancını yaşaması, insan hakları açısından onun doğal hakkıdır. Ancak bu hakkın öne çıkartılması sebebi ile dini kimliği öne çıkartarak, toplumda bölünmeye sebebiyet vermek, olması gerekenler değildir.
Her birey, kendi sınırları içinde alabildiğine dini özgürlüğe sahiptir. Bu özgürlüğü bir başka dinin ve dindarın sınırlarını zorlamadan yaşama şeklini de bilmesi, hazmetmesi bu münasebetle de var olan düzeni devam ettirmesi lazımdır.
İslami mezheplerin varlığını tefrika unsuru görerek sonunda dinin dışına taşımak gibi bir gaflet, Müslümanın sahip olduğu hak ve hürriyetleri görmemek ve de inkâr etmek demektir.
Nitekim iki günden bu tarafa delilleri ile birlikte yazdığımız makalelerimiz, bu vicdani özgürlüğü, rahatlığı ve yaşamayı o ferde sağlamaktadır.
Bireyin kendini alabildiğine hür kabul etmesi ve başkasının hukukuna karışmadan hayatını devam ettirebilmesi dini zenginliklerin bir sonucudur.
Müslüman bireyler, İtikat ve amelini var olan özgürlükler çerçevesinde yaşayıp, bahsettiğimiz üniter yapının içinde yerini almalıdır.
Barış ve huzur içinde toplumun her kesimindeki insanlarla inanç farklılıkları ne olursa olsun, siyasi, kültürel, medeni, ticari ve ahlaki münasebetlerini geliştirmeli, her birey devletin varlığına ve gücüne varlık ve güç katmalıdır.