1873 yılında İstanbulda doğan İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy 63 yaşında, 27 Aralık 1936 da yine İstanbul'da vefat etti. Mezarı Edirnekapı şehitliğindedir. O bütün bir ömrünü vatan mücadelesine adamış, milletimizin gerek tarihinde, gerekse de gönlünde Vatan Şairi, Milli Şair, İstiklal Şairi gibi isimlerle yerini almıştır.
Milli Mücadeleye katılmak için Ankara' ya geldiğinde şu an Hacettepe sit alanı içerisinde Taceddin Dergâhının şeyhi tarafından ikamet etmesi için Mehmed Akif e dergâhla sırt sırta olan küçük ve şirin bir ev tahsis edilmiştir. Bulunduğu ev mevki ve konum itibariyle yaşadığı mütevazılıği her yönüyle yansıtmaktadır. İstiklal marşımızı bu mütevazi evde yazmıştır. Ziyaret etiğimde gerek evi gerekse Taceddin Dergâhı benim ufkumda, işin mana cihetinin burayla bütünleştiği kanaatini uyandırmıştı.
1920 tarihînde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçilmiş. İstek üzerine yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart 1921tarihinde TBMM tarafından kabul edilmiştir.
Vatan şairimiz, yapılan bir yarışma neticesinde meclis tarafından verilen birincilik ödülü olan parayı, ihtiyaç sahibi olmasına rağmen, yoksul çocukların bakımı için bağışlayacak kadar engin bir merhamet ve edep timsalidir. O şimdilerde; maalesef ancak satır aralarında denecek kadar az ve çok cılız bir şekilde anılmaktadır. Onun şah şahalı merasimlere olan ihtiyacından değil, bizim onun vatan-millet sevdasından ve mücadelelerinden alınacak derslere ihtiyacımız vardır.
Onun manevi şahsiyetinden feyz almayı murat ederek kendi dizeriyle anlatmak istediklerine birazcık da olsa değinmekte fayda vardır.
O bir Hürriyet aşığıydı, geçmişten geleceğe milletimin karakterini anlatıyordu. Bunu istiklal marşının dizelerinde destanlaştırmıştı.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Vatanı uğruna şehit düşen Çanakkale kahramanlarını beklide onun kadar güzel anlatan, onları sahabe ile eş anlamda tutan başka bir şair varımıdır? Bilemiyorum!
Vurulmuş tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.
O hiçbir zaman haksızlığa tahammül edemezdi. Onun karakterinde, ecdadına saygı zirve noktasındaydı.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!
Boğamazsın ki!
Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Örnek alınacak bir dava eriydi, Milli Mücadelenin nasıl bir iman ve gayretin eseri olduğunu şu dizeler bize en güzel bir vaziyette anlatmaktadır.
"Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.
Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i namusun?
Meğerki harbe giren son nefer şehid olsun."
Yine onun dizeleriyle, bitirirken; vatan millet sevdalısı bir nesil temennisinde bulunuyorum.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır; hakka tapan, milletimin istiklâl.
UĞUR KEPEKÇİ