Türkiye ile Yunanistan arasındaki istikşafi görüşmelerin tam tamına 61. turu başladı. Ardı arkası kesilmeyen toplantıların rakamsal ifadesinin “çözümsüzlük” olduğunu anlatmaya gerek bile yok. Görüşmeler 5 yıl aradan sonra neden yeniden başladı. Bu sürecin elbette ülkemiz ve dünya siyaseti açısından açıklamaları vardır.
Türkiye ile Yunanistan arasında, Ege ve Akdeniz’de jeostratejik, siyasi ve ekonomik olarak soğuk bir çatışma söz konusudur. İstikşafi görüşmelerin şifresi, bizzat Avrupa Birliği tarafından açıklandı.
Diyorlar ki, 2020'de ilişkilerimizi sıkıntıya sokan tüm konuları gözden geçirdik… Geçen yaz ve sonbaharda ilişkilerimizi zehirleyen konular bugün durdu, dedikten sonra dillerinin altındaki baklayı çıkarttılar. "Türk gemileri ve arama çalışmaları şu anda yok" evet yok, çünkü geri adım atıldı.
Dünya konjonktürü açısından ise; ABD’deki gelişmeler pusuda bekleyen rol kapıcıları harekete geçirdi.
Trump'ın 3 Kasım 2020’de ABD Başkanlık seçimini kaybetmesi ve Biden’ın seçimleri kazanması ve ardından 6 Ocak tarihli kongre baskını yeni dengelere gebedir.
Görülen o ki, gelecek günlerde Biden yönetimi iç güvenlik sorunları ile boğuşacak, son dönemde su yüzüne çıkan ABD’deki ayrışma daha belirgin hale gelecektir. Bu gelişmeler ABD'nin, Rusya ve Çin ile yarıştığı dünya liderliğinde küme düşmesine yol açacaktır.
İşte tam da bu dönemeçte AB vaziyetten görev çıkartmak istiyor. Ülkemizde dış politika, daha çok denge politikaları yürütülmektedir. ABD ve Rusya’nın çıkarların çatıştığı noktalarda birini yahut diğerini tercih etmeye yönelik siyaset uygulanıyor. Şimdilerde AB bende varım demek istiyor. Fakat AB’nin dünya politikalarına yön vermesi mümkün görülmüyor. Öncelikle birliği oluşturan 27 devlet arasında fikir birliği yoktur. İkincisi AB’nin askeri gücü yok denecek mesabededir. Tek askeri oluşumları Avrupa Birliği Savaş Grupları olarak bilinen küçük birliklerdir. Üçüncüsü ve en önemlisi ise Prof. Dr. Haydar Baş hocamız tarafından sıkça ifade edilen AB’nin dağılma sürecine girmiş olmasıdır.
Gelelim gelişmelerin bizi ilgilendiren açısına. Ülkemizin ortaya koyacağı siyasi ve diplomatik duruş ne olacaktır. Karar verilmesi gereken husus, dış politikada kuyruk siyasetine devam mı edilecek, yoksa dünya liderliğine mi oynanacak. Hükümetin uygulamalarına bakılacak olunursa bir başka ülkeye uydu olma davranışı devam ediyor. Oysa sahip olduğumuz imkânlar devreye konduğu takdirde dünyada yeniden bir güç olma fırsatını yakalamış durumdayız.
Özellikle Covid-19 pandemisinin dünyayı kasıp kavurduğu günümüzde, ülke ekonomilerinin ciddi anlamda kırılganlıkları artmış durumdadır. İşsizlik artmıştır, yoksulluk her geçen gün daha geniş kitleleri kapsamaktadır. İşte tam da bu günlerde Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza ait olan Milli ekonomi Modeli, Sosyal Devlet Milli Devlet projelerine olan ihtiyaç hayati derecede artmıştır. Bu uygulamalar ile kısa süre içerisinde dünyanın bir numaralı devleti olabiliriz.
Yeter ki, Haydar Baş hocamızın projelerine, kadrosuna sahip çıkalım.
Unutmayalım, bu fırsat her vakit ele geçmez…