Gazze, İsrail'in saldırısı altında yaklaşık 9 aydır yok edilme tehdidi ile karşı karşıya. Her geçen gün saldırı kapsamını daha da arttırıyor. Bu süreçte çok ağır kayıplar yaşandı. Şu ana kadar, Gazze'de 39.000'den fazla Filistinli hayatını kaybetti, bu ölümler arasında 7.797 çocuk, 4.959 kadın ve 1.924 yaşlı bulunuyor. Bu süre zarfında, birçok sivil altyapı da ciddi hasar gördü; okullar, hastaneler ve mülteci kampları bombalandı. Ayrıca, Gazze'deki gazeteciler de büyük risk altında çalışmaya devam ediyor. Şu ana kadar 108 gazeteci ve medya çalışanı hayatını kaybetti.
İsrail dur durak bilmeden ‘Büyük İsrail’ hedefine doğru yürümeye devam ediyor. Arkasındaki en büyük destekçisi ise ABD. İsrail başbakanı soykırımcı Netanyahu Amerikan kongresinin onur konuğu olarak bir konuşma yaptı. Konuşması sık sık ayakta alkışlandı. Yapılan konuşma ve ABD kongresinin verdiği desteğe bakılacak olunursa saldırının kapsamı daha da büyüyecek. Bu bir haçlı seferi ve hedeflerinde ya teslim olmuş veya yok olmuş bir İslam alemi var. Netanyahu’nun ortaya koyduğu Gazze ve Ortadoğu hedefleri yenilir yutulur gibi değil. Eylem planının temelinde olan düşünce, onlar efendi dünya ise tam bir köle olmak zorunda. Netanyahu konuşmasında ABD öncülüğünde İslam ülkeleri ile yaptıkları İbrahim antlaşmasına atıfta bulundu ve artık antlaşmanın bir ittifaka evrilmesi gerektiğinin altını çizdi. Netanyahu ayrıca, stratejik hedeflerinin karşısında duran bütün devletleri düşman olarak ifade etti. İran başta olmak üzere bu devletlere karşı ittifak çağrısında bulundu. Kendisinin olduğu kamp, güya demokratik değerlere sahip çıkanlar; karşısındakiler ise terörizmin parçası olan devletler. Ez cümle, haçlı işgali kaldığı yerden devam ediyor. Bütün bunlar dünyada yaşanan çatışmaların temelinde inançların bulunduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş oluyor.
Yaşananlara dünya ölçeğinde baktığımızda mücadele farklı dengeleri de harekete geçiriyor. Küresel güç ABD, Çin ve Rusya arasındaki stratejik etkileşimlerle şekillenmektedir. Bu üç ülke, ekonomik bağımlılıklar ve bölgesel çatışmalar arasında nüfuzlarını pekiştirmek için karmaşık bir rekabet ve iş birliği içinde hareket ediyorlar. Bir taraftan ABD İsrail ile organik bir birliktelik yaşarken dünya genelinde ve Ortadoğu özelinde vicdani ve insani tepkilere yol açmıştır. Başta ülkemiz olmak üzere İslam ülkeleri adalet ve hakkaniyet dengesini korumak adına maalesef bir varlık ortaya koyamamıştır. Yapılanlar iç kamuoyuna yönelik olmak üzere sadece söylem planında kalmıştır. Küresel güç olmaya talip olan Çin bu boşluğu görmüş olacak ki, Hamas ve Fetih fraksiyonları arasında Pekin’de arabuluculuk çabaları başlatmıştır. Bu hareket hem Müslüman kamuoyu hem de uluslararası toplum tarafından ilgi ile karşılandı. Amerika ve müttefikleri bu gelişmelerden son derece rahatsız oldular. Çin'in maksadının kendi gücüne güç katmak olduğunu ifade ediyorlar. Çin ise Filistinlilerin meşru haklarını elde etmeleri için desteğe devam edeceğinin altını çiziyor.
Sonuç olarak ABD küresel liderliğini sürdürme çabası içindeyken, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi (Belt and Road Initiative, BRI), küresel ekonomik entegrasyonu artırmayı hedefliyor. Çin bu girişimle askeri genişleme ve teknolojik ilerlemelerle ABD'ye meydan okuyor. Rusya ise her ne kadar kendi küresel hedefleri de olsa Çin ile aynı hizada duruyor.
Dünyada güç dengeleri yeniden şekillenirken ülkemiz ne ile meşgul hiç düşündünüz mü?