Küresel ekonomi, çok kırılgan olduğu ve zayıf bir
zemindeyken salgın ile karşı karşıya kaldı.
2009 küresel durgunluğundan bu yana, tüm ülke gruplarındaki
büyüme çoğu yıl kriz öncesi ve uzun vadeli ortalamaların altında kaldığı
görülmektedir.
Ve 2019'da küresel ekonomi, son on yılda en zayıf büyüme
performansını göstermiştir, şimdilerde derin bir durgunluk (Resesyon) yaşanmaktadır
(1).
Bu durgunluğun şiddeti ve süresi çok çeşitli faktörlere
bağlı olacaktır:
· Pandemi kaynaklı kısıtlamaların yoğunluğu ve
süresi,
· Tüm dünyayı etkileyecek noktadaki büyük ülke
ekonomilerindeki gelişmelerin küresel yayılımları,
· Ülke yöneticilerinin finansal piyasa stresini
önleme ve durgunluktan zarar gören firma ve hane halklarını koruma becerisi,
· Virüsün davranışı,
· Tıbbi ve diğer bilimsel ilerlemelerin virüsle
mücadeledeki başarısı.
Önemli bir belirsizlik olsa da, şiddetli
salgınların ekonomi üzerine etkileri üzerine yapılan çalışmalar, gelişmekte
olan ülkelerin kısa vadede yüzde 3-8'lik üretim kayıplarına maruz
kalabileceğini bulmuştur (3).
Bazı çalışmalar, mevcut ekonomik sistemle COVID-19'un
ekonomik maliyetlerinin çok yüksek olacağını belirtmektedir. Yapılan bir
simülasyon çalışmasında, perakende, seyahat ve diğer hizmet endüstrileri
üzerindeki kısıtlamalardan dolayı OECD ekonomilerinde üretimin yüzde 25 azalacağı
öngörülmüştür. ABD’de yapılan bir çalışma var. ABD için stilize edilmiş bir
modelde tüketimin yüzde 22 oranında düştüğü tespit edilmiş. Aynı çalışmada
etkilerin en az 2 yıl süreceği ve kısa sürede her şey normale dönse de 1 yıl
içinde tüketimin en az yüzde 7 azalacağı belirtiliyor (2).
Dünyanın büyük ekonomilerindeki büyüme yavaşlaması, ekonomi
politikası ile ilgili belirsizlikler ve finansal piyasalardaki dalgalanmaların gelişmekte
olan ülkelerde de kısa vadeli üretim ve yatırım büyümesi üzerinde de ağırlık
kazanması kaçınılmazdır.
Rapora göre Finansal güvenlik açıkları:
· Gelişmekte olan ülkelerde büyük borç yükleri,
· Borçlanma maliyetlerindeki keskin artış,
· Finansmana daha sınırlı erişim.
Ve bunun sonucunda da ekonomiler, ekstra
gelişmelere karşı özellikle savunmasızdır.
2007-2019 yılları arasında Gelişmiş ülkelerde devlet borcu
yaklaşık yüzde 11 oranında artarak gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 55'ine
ulaşmıştır.
Borç oranlarındaki bu artış oranı, gelişmekte olan ülkelerin dörtte üçünde yüzde
20'nin üzerindedir.
Düşük gelirli ülkelerde, 2000-2010 arasındaki sert düşüşün
ardından, devlet borcu 2018'de gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 67'sine
yükselmiştir (4).
Türkiye’de dış borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı 2018’de yüzde 56,7 iken; 2019 yılında yüzde 60,6 olmuştur. AKP
iktidarının belki de ana sebebi olan 2001 ekonomi krizinde bu oran yüzde 53
civarı idi. Bunu hatırlatmak isterim.
Bazı kaynaklarda, Türkiye’de kamu borcunun yüzde 32,5 olduğunu göreceksiniz. Bu verilerin farklılığı, Türkiye’de borç stokunun yapısının değişmesidir. 2002 yılından bu yana borç stokunda kamu sektörünün payı yüzde 50’den yüzde 30’a düşerken; özel sektörün borcu yüzde 33’ten yüze 70’e yükselmiştir (5).
Bunun iki ana nedeni vardır. Birincisi hükümetin borçlanmaları direkt IMF ya da Dünya Bankasından yapma yerine devlet tahvilleri ile özel bankalar üzerinden gerçekleştirmesidir. İkincisi de devlet işletmelerinin neredeyse tamamının özelleştirilmiş olmasıdır. Ve yine hatırlatmak isterim, bu borçların ödenmesi “devlet garantisi” altındadır. Yani borcun alt başlığı değişmiştir. Sonuç olarak borç stoku ciddi anlamda artmıştır.
Dünya Bankasının raporunda durgunluğun, daralmanın ana
sebebi olarak tüketimdeki hızlı düşüş gösterilmiştir. İşte bu noktada yine
hemen akla Prof. Dr. Haydar Baş ve Milli Ekonomi Modeli gelmektedir.
Milli Ekonomi Modeli’nde bozulan dengenin tekrar denge düzeyine ulaşabilmesi için dışarıdan müdahalenin şart olduğu öngörülür. Bu ekonominin büyümesine de ışık tutacaktır. Yine model, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını giderdikçe, tüketicinin gelir düzeyini arttırdıkça büyüyen bir ekonomiyi öngörür. Modele göre, önce talep desteklenir, oluşan talebe göre arz sağlanır. Böylece üretimin desteklenmesi, tüketim desteklenmesi ile sağlanır.
Kapital sisteme göre, piyasalardaki denge maliyetli para ile
sağlanır. Yani piyasadaki dengesizlik borçlanma ile sağlanır. Zaten yukarıda
bahsettiğimiz gelişmekte olan ülkelerdeki borç stokunun her gün artmasının
sebebi kapital ekonomik sistemin uygulanmasıdır. Zaten kapital sistemi kaleme
alanların amacı da budur. Prof. Dr. Haydar Baş’ın sık sık ifade ettiği gibi,
kapitalizm, gelişmekte olan ülkelerin emeği ve üretimi ile elde ettiği gelirin
gelişmiş ülkelere transferidir. Kapitalizm, çağımızın modern sömürgeciliğidir.
Sömürgecilik, devam etmektedir. Sadece şekli değişmiştir. Tarih boyu güçlü olan
daima sömürmüş, zayıf olan daima köle olup ezilmiştir. Ekonomik olarak
borçlandırma ve özelleştirmeye teşvik bu ülkelerin sömürge haline
getirilmesidir. Görüldüğü gibi, gelişmiş ülkeleri ayakta tutan diğer ülkelerin kaynaklarıdır.
Mili Ekonomi Modeli, piyasadaki dengeyi sağlamak, yani
tüketimi desteklemek için senyoraj gelirinin devreye konulmasını şart koşmuştur.
Yukarıdaki belirttiğimiz gibi Türkiye’nin gayri safi milli hasılasının yüzde
60’ı borç ödemeye gitmektedir. Yani, borç olarak alınan paranın maliyeti
gelirimizin çoğunluğunu yok etmektedir.
Milli Ekonomi Modeline göre büyümeyi karşılayacak tüketim
miktarının üretimden elde edilen gelirle sağlanması mümkün değildir. Ve bu
nedenle, eksik kalan tüketim miktarının emisyonla kapatılmasının zaruri
olduğunu öngörür. Emisyonun ekonomiye giriş noktası da sosyal devlet
projeleriyle formülize edilmiştir. Bu yaklaşım gelir dağılımındaki dengesizliği
ortadan kaldırarak, talebi artırır ve durgunluğu engeller. Tüketim ile üretim
arasındaki dengenin Milli Ekonomi Modelinde belirtilen formüllerle sağlanması,
sürekli büyümeyi sağlayacaktır (6).
Eğer, ülkeler havadan nem kapmadan, her ortamda büyümeyi
sürekli kılmak istiyorsa Milli Ekonomi Modeli’nin uygulanması zaruridir. Koronavirüsten
korunmak için maske takmak, sosyal mesafeye uymak, el yıkamak ne kadar şartsa; piyasaların
da Korona Ekonomisi girdabından korunması için Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli
Ekonomi Modelinin uygulanması şarttır. Yoksa vay halimize!
Kaynaklar:
1. Global Economic Prospects Analytical Chapters
June 2020 (29 May 2020)
2. Eichenbaum, M., S. Rebelo, and M. Trabandt.
2020. “The Macroeconomics of Epidemics.” Mimeo.
3. IMF 2020; Dünya Bankası 2020c.
4. Kose, M. A., Sugawara, N., & Terrones, M. E.
(2020). Global recessions.
5. Hazine ve Maliye Bakanlığı verileri
6. Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli –
İcmal Yayınları 1. Baskı(2005), İstanbul