Önceki günlerde sosyal medyada bir paylaşım gördüm. İnsanın başından kaynar suların döküldüğü türden! Türkiye’de eğitim görmüş 4 doktor bu paylaşımda, “Türkiye 4 doktor kaybetti, Norveç 4 Kasiyer kazandı” diyorlardı. Bu genç doktorların doktorluk mesleğini bırakıp kasiyer olabileceklerini pek sanmıyorum. Ben inanıyorum ki, sağlık çalışanlarının sorunlarını gündem etmek için böyle bir yol izlediler.
Biz sağlık çalışanına özellikle de doktorlarımıza karşı şiddet uygulamaya, hak ettiklerin altında kazanç sağlamaya devam edersek, emin olun çok geçmeden tedavi olacak bir doktor bulamayız. Unutmayalım ki; Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz” diye boşuna söylememiştir. Söz Gazi Paşa’ya gelmişken Yazar Murat Karahan’ın araştırmalarına kısaca bakalım.
‘Atatürk, öldü mü yoksa öldürüldü mü? “Beni Türk Hekimlerine Emanet Edin” sözünü neden söylemiştir. Böyle bir devlet adamının bu yaşına kadar, başına geldiklerini ve yaşanan hadiselerden ne değerlendirme yaptığını anlamak adına, bir parantez açarak devam edelim. Tabi bu konulara ve son yıllardaki devlet büyüklerimize yapılan veya yapılmak istenenlere bakıldığında, Atatürk’e yapılanlar daha bir anlam kazanmıştır. 1800’lerin başında tüm dünyada yapılanmasını tamamlayan masonluk ve Siyonist yapılanmalar, 1909 Yılına kadar tüm teşkilatlanmasını Türk topraklarında tamamlamışlardı. Anadolu’nun bütün vilayetlerinde şubelerini açmış ve çalışmalarını bu toprakların el değiştirmesine adamışlardı…
Gazi, bu örgütlerin varlığından her zaman rahatsız olmuş ve bu rahatsızlığını zaman, zaman dile getirmişti. 1935 Yılında elinde masonlar ve çalışma yöntemleri ile ilgili bir kitap okurken, dönemin içişleri bakanını yanına çağırır. “Al şu kitabı oku, kendisi içeride kökü dışarıda olan bu şer odaklarını hemen kapatın” talimatını verir… 13 Ekim 1935 Yılında tüm mason loncaları içişleri bakanlığının emriyle kapatılır. Ancak nasıl oldursa bu loncaların kapatılma kararı deşifre olur ve masonlar tüm mal varlıklarını aş evlerine düşkünlere ve vakıflara bağışlar gibi görünürler. Yani emanetçilerine ganimet korunması için verilmiştir. Bu bağışlar tamamlandıktan bir hafta sonra, mal varlıklarına el konulacağına dair devletten yazıları ellerine gelir. Masonların mal varlıkları emanette ve emniyettedir artık…
İçerideki ve dışarıdaki mason teşkilatları iyi çalışmaktadır. Mason loncalarının önde gelenleri toplanıp, Atatürk’ün huzuruna çıkma kararı alırlar. Heyet toplanıp bu karardan vazgeçirmeye çalışırlar. Atatürk, gelen heyete dönerek, “Sizin merkeziniz ve dış bağlantılarınız nedir?” diye sorar. Heyet, Cenova’dır. Dedikten sonra Atatürk kararından vazgeçmeyeceğini belirtir ve kapatmış oldukları bu loncalarının bir daha açılmayacağını bildirir, heyeti makamından kovar…
İntikam almak için bu loncalar ve masonların ağababaları harekete geçer. Çok geçmez birkaç ay sonra Atatürk hastalanır. Vücudunda kaşıntılar başlar ve sürekli burnu kanamaya başlar. Tam bu sırada mason bir doktor, Yunan gazetelerine verdiği demeçte “Sarı diktatöre öldürücü darbeyi vurduk” diye beyanat verir. Atatürk, bu durumu araştırmaya başladığı anda, köşkü karıncalar istila etti diyerek, köşk ilaçlanır ve hastalık artmaya devam eder…
Türk doktorlar Atatürk’ü muayene eder. Siroz teşhisi konulur. Ancak birileri dalında uzman doktorlar diyerek Almanya’dan Dr.Fischenger ve Yahudi doktor Dr. Abrevaya getirtir. Bu doktorlar Atatürk’ün tüm tedavisini üstlenir. Artık Atamız, iki tane masonun elinde şifa aramaktadır. Bu doktorlar, civa içeriği yüksek yoğun iğneler yaparlar. Atanın vücudu su toplar. Bu suyu boşaltmak adına, yüksek doz içeren iğneler yapmaya devam edilir. Böylelikle Atatürk’ün iç organları iflas eder. Bu ilaçların yapılması veya yurt dışından getirilmesi için, kendisinin ve doktorunun imzası olması gerekliydi. Atatürk’ün bu durumu fark edip imza vermeyince, imzası taklit edilir. Düşünün teşkilatın yapılanmasını ve içeride olup bitenleri…
Durumu çok geç fark eden Atamız, işte o tarihi sözünü söyler “Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz.” Ancak çok ama çok geç kalınmıştır. Atamızın iç organları tahrip edilmiştir. Hayatının son günlerinde, iç organlarının acısıyla ağır hastalıklar geçirmiş ve hakkın rahmetine kavuşmuştur. Ne hikmetse, Atatürk’ün ölümünün ardından hemen, mason loncaları tekrar açılır, devrettikleri mal varlıklarını tekrar üzerlerine alırlar.’
Sağlığımızı emanet ettiğimiz doktorlarımızın, tüm sağlık çalışanlarımızın ne kadar değerli olduklarını Yazar Murat Karahan’ın bu anlattıklarından daha iyi anlıyoruz.
Şimdi gelelim bizim doktor kasiyerlerimize; bunlar Norveç’ de kasiyer olunca Norveç standardında zengin olmayacaklar ama orada para kazanıp Türkiye’ de arsa, ev olarak değerlendirdiklerinde 10 yılda bir doktorun yapamayacağı kadar mal varlığı elde edebileceklerdir. Ülkemizde bir doktor 2021’ de 6 bin 800 TL maaşla işe başlıyordu. Bu ekonomik sıkıntılar içerisinde çok para mı? Bir kilo patlıcanın 30 lira olduğu yerde... Türkiye’ de bir doktor nöbet saatlerinin uzunluğundan, arabada uyumaktan öldü. 36 saat nöbet tutan var. Daha geçen tıp fakültesinden bir çocuk eğitimin zorluğu, gelecek kaygısı, cemaat evindeki baskı, ailesinden gördüğü baskı yüzünden intihar etti. Herkesin bir tane hayatı var en iyi şekilde değerlendirmeli. Bu gençlerimizde bu paylaşımla sorunlarına dikkat çekmek istemişlerdir.
Norveç, 6 ay gece 6 ay gündüzün yaşandığı bir ülke... Ekilip biçilen arazileri yok. Petrol ve balıkçılıktan başka geliri yok. Buna rağmen refah seviyeleri dünyada en ön sıralarda olan ülkelerden biri.
Türkiye’miz ise dört bir yanı denizlerle çevrili, dört mevsimin bir günde yaşanabildiği iklimiyle, adeta bir cennettir. Yer altı zenginliğimiz azımsanamayacak kadar çoktur. Hazine üzerinde oturan dilenciler gibiyiz. Bakınız Prof. Dr. Haydar Baş sadece Gümüşhane ilimizin yeraltı zenginliği ile 100 yıl Türkiye’ye bakarım diyordu...
Bize ne oluyor da hazine üzerinde otururken dilenci gibi yaşıyoruz. Bu asil millet Lozan’da gizli madde var yalanına nasıl kanıyor. Yoksa Atatürk’e kurulan sinsi planlar “Türk Milleti’ne de mi kuruluyor? Kötü senaryoları bozmak istiyorsak; bizleri her zaman uyaran, ayıktıran Prof. Dr. Haydar Baş’ın mirasına sahip çıkmalıyız. Atatürk vatandır. Atatürk birleştirici harçtır diyerek BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş ile bir ve beraber olmalıyız.