Eskişehir’den HABER gazetemiz
yazarlarından AstroMah Mahizer “Aşura Günü” başlıklı yazısında, “Bizim
toplumumuzda cenaze evinde helva pişer” diyerek, “Ben bugün helva dağıtmayı
daha uygun buluyorum, kendi adıma çok sevdiğim Aşure tatlısını da başka
zamanlarda yapıp komşularımla paylaşıyorum” demişti. Bu cümleler uzun bir süredir gündemimizde olan bu konuyu
yazmama neden oldu.
İş arkadaşım “Rumi Mintaş” aylar önce Evladının vefat yıl dönümünde Mutfak sorumlumuz “Seher Sügü” Hanıma helva vererek dağıtmasını istemişti. Aslında o günlerde yazmak istemiştim vefat edenin arkasından helva dağıtmak konusunu.
Ülkemizde ölen kimsenin ardından belirli günlerde helva kavrulması geleneği oldukça yaygındır. Hemen hemen her ilimizde aynı uygulamalar vardır. Burada asıl önemli olan verilen yemek, kavrulan helva ve edilen dualarla ölenin kabirdeki acılarının hafifleyeceği makamının yükseleceği inancıdır. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“İnsan
öldüğü zaman bütün amelleri kesilir. Ancak şu üç şey bundan müstesnadır:
Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlât.”(Müslim, Vazıyet, 14)
Bizim inancımızda helva yapımına
yardım ederek, malzemesine katkı koyarak, dağıtarak ve yiyerek bu hayra ortak
olunur.
Ölü helvası geleneği, cenazenin kaldırıldığı ilk gün başta olmak üzere ölenin yedinci, kırkıncı, elli ikinci günleri ile ölüm yıldönümünde ölen adına hayır yapmak için helva yapılması, dağıtılması ve yenmesi etrafında oluşan geleneklerdir. Bu gelenek, Anadolu’nun farklı yerlerinde “can helvası”, “can aşı”, “kazma-kürek helvası” ve “hayır” “üç günlük”... biçimlerinde adlandırılmaktadır.
Eski Türk geleneklerinde, helva
pişirme esnasında çıkan kokunun ölünün ruhuna gittiğine inanılır. Koku ölünün
ruhunu, helvanın kendisi ise geride kalanları besler fikri hakimdi. Günümüzde
ise hazırlanan irmik helvası yiyenlerin ağzının tadı gelsin, ölünün kabir azabı
hafiflesin gibi temennilerle pişirilir, misafirlere ikram edilir. Helvayı yiyen
kişilerin okuyacağı Fatihalar, salavatlar ve yapacağı dualar ölünün ruhuna
bağışlanır.
Ölü helvası geleneği, ölenin
yakınları, komşuları ve tanıdıklarının ortak katılımıyla sürdürülür. Böylece
acıya ortak olunurken akraba ve yakınlarının ölene karşı son görevini yerine
getirmesine vesile olunur.
Zayıf yaratılışlı olan bizler,
belâ ve musibetler karşısında desteğe ve teselliye muhtacız. Dolayısıyla bu
hususlar, çok mühim birer İslâmî ve insani vazifelerimizdendir. Bunları ihmâl
etmek, bizler için bir vebal ve noksanlık olarak da gösterilmektedir. Unutmayalım ki bugün bir kardeşimize çok gördüğümüz ufak bir ziyaret ve
teselliye, yarın kendimiz muhtaç duruma düşebiliriz. Bu sebeple, ihtiyaç
duyduğumuz bir zamanda çevremizde tutunacak bir dal bulmak istiyorsak, bugün çevremizdeki
dostlarımızın, kardeşlerimizin komşularımızın acısını paylaşmaya ve her türlü
dertlerine derman olmaya gayret etmeliyiz.
Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerinde,
Müslümanların birbirleri üzerindeki bazı haklarına şöyle dikkat çekmişlerdir: “Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı
beştir: Selâm almak, hasta ziyaret etmek, cenazenin arkasından yürüyüp
(namazını kılmak ve defniyle meşgul olmak), davete icabet etmek ve hapşırana Allah sana merhamet eylesin!» demek.” (Buhari,
Cenâiz, 2; Müslim, Selâm, 4)
Başka bir rivayette ise şöyle
ifade edilmektedir:
“Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı
altıdır:
Karşılaştığın zaman selâm ver,
seni dâvet ederse git, senden nasihat isterse nasihat et, aksırdığında Allah’a
hamd ederse, Allah sana merhamet eylesin de, hastalandığında onu ziyaret et,
öldüğü zaman cenazesinin ardından git.” (Müslim, Selâm, 5)
Gerçek dostluk,
dostunun mutluluğunu paylaşmak kadar,
derdini paylaşmaya da gönüllü olmayı gerekli kılar.
İyi ve kötü günlerde bir ve
beraber olmak üzere en güzele emanet olun...