Bu gün yolda yürürken, bir parkta güneşlenirken, tramvayda, otobüste yolculuk yaparken yaşanan ekonomik sıkıntıların konuşulduğu kadar, beyin göçünün de sıklıkla konuşulduğuna şahit olmaktayız. Filanın oğlu mühendis oldu Fransa'ya gitti. Filanın kızı doktor oldu Almanya'ya gitti gibi çeşitli konuşmalara hep şahit oluyoruz.
Lise öğrencileri üzerinde yapılan bir ankette öğrencilerin yüzde 83'ü yurt dışına gitmeyi istiyor. Beyin göçünü verdiğimiz meslek gruplarında doktorlarımızı ön sıralarda görmekteyiz.
Canımızı emanet ettiğimiz sağlık çalışanları çok önemlidir. Onların önemini Atatürk'ün son dönemlerinde yaşadıklarında çok daha yakından gördük. O dönemde Atamızın yaşadıklarını önceki yazımda alıntıyla izah etmiştim.
Burada toplumsal sorumluluğumuzun gereğince basın yayın organlarına da sorumluluk düşmektedir. Kutuplaştırıcı haberler yapılmamalıdır. İşte bir doktorumuzun sağlıkta şiddeti kışkırtıcı haber yapan gazeteye karşı serzenişi:
"Ebu cehil yazsa bu kadar kötülük yapamaz, yetti be ! Hasta 4 yıl boyunca yapılabilecek tüm tedavileri alıyor, muhtemel ileti evre kanser… sonra da yapılan habere bak !" (Dr. Tuğba Naziroğlu)
Genelde uzmanları dinlediğimiz zaman şu minvalde söz ederler, "Hekimler; belirtilerini değil, hastalığın altında yatan zihinsel, duygusal ve ruhsal nedenleri araştırmalı ve çözümlemelidir. Ancak bu başarıldığı zaman hasta sorunlarından arınır ve şifa bulur." Ne güzel ifade değil mi sevgili kardeşlerim. Peki bu 5 dakikalık muayenede nasıl ortaya çıkacak.
Önceki akşam gazetemiz yazarı (Şiirmatik) İbrahim Gülbay'ın da bulunduğu bir ortamda 5 dakika muayene konusunu konuşuyorduk. Kimya öğretmeni olan İbrahim Gülbay'a sordum:
-Size bir soru sorulsa kaç dakikada yaparsınız?
İbrahim Hoca, "o anki ruh haline bağlı; 1 dakikada da olur 10 dakika da" diye cevap verdi.
Bir sorunun uzmanı tarafından uzun bir süre içerisinde çözülmesi zamanı oluyor da konu sağlığımız olunca neden 5 dakikada tedavi edilmeye çalışılıyoruz?
Bence sağlıkta şiddetin temel nedenlerinden en önemlisi burada yatıyor. Hekim yeterli zaman ayıramadığı hasta veya hasta yakınları tarafından haksız şiddet ile karşı karşıya kalarak, kurtuluşu yurtdışında arıyor.
Bakın, son günlerde doktorların eylem haberlerini sık sık görüyoruz. Bunlar içerisinde Onkoloji uzmanı bir hekimimizin serzenişi canlarımızın hangi şartlarda tedavi edildiğini gözler önüne seriyor. İşte onkoloji uzmanının serzenişinden birkaç söz:
5 dakikada otomatik randevu sistemi ile hasta bakıyoruz. Bir hekim olarak ben hastayı dinlememişim, yeterince muayene etmemişim, bir değerlendirme yapmadan 5 dakika bitince, sıradaki hasta içeri giriyor, "efendim benim sıram geldi" diyor. Muayene odasındaki hastam sesleniyor, "doktor bey yeterli süre ayırmadınız"... Söyler misiniz bir onkoloji hastasına 5 dakikada bakılır mı?"
Kardeşim, bir hakim düşünün, önüne bir dosya koyuyorsunuz, aylarca üzerinde çalışıyor. Avukata gidiyor, avukat onun üzerinde bir ay çalışıyor bilirkişiye , benim 5 dakikada baktığım dosya "23 ay değerlendiriliyor" ve deniyor ki; benim 100 hasta baktığım , benim 70 hasta baktığım bir gün, sen bu hastaya yanlış yaptın. Ben o hastaya yanlış yapmadım, ben o hastaya asla yanlış yapmadım. Benim yanlış yapmamın sebebi bana o sürede hasta baktıran zihniyettir. Hata yapan bana bu sistemi zorunlu tutan sistemdir . Bana bilir kişiye verdiğin süreyi neden vermiyorsun. Bize niye yeterli süre vermiyorsunuz. Bize sordunuz mu 5 dakikada bir hasta bakılır diye...
Bana sordunuz mu...
Sağlıkta şiddet uygulayanların çoğunluğunun hasta yakınları olduğu düşünülünce 5 dakikalık yetersiz sürenin önemli bir neden olduğu görülecektir. Sağlıkta şiddetin önlenmesi noktasında başarının toplumsal bir mücadele kadar 5 dakikalık sorunlada mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sağlıkta şiddet sorununun görmezden gelinmesinin nitelikli sağlık sistemini zedelediği aşikardır. Şiddet sarmalında yalnız bırakılan hekimlerimiz kendilerini iyiden iyiye içinden çıkılmaz olayların içinde bulmaktadır. "Artık bu gidişata 'dur' demek ve sorunları çözmek gerekmektedir.
Her ne kadar "Telaşlanma; hastalandığın için değil, doğduğun için öleceksin." dese de Hazreti Mevlana, iyi yaşamak, iyi bir sağlık hizmeti almak ve sağlıklı yaşamak hepimizin hakkıdır.
Yetişmiş gençlerin yurtdışına gidişinin önünü yine gençlerin içinden çıkan genç liderler çözecektir. Örneğin Z kuşağının temsilcisi olarak gösterilen BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş. Takipte kalın derim.