Bugün günlerden Pazar, bir tarafta babalar günü heyecanı diğer tarafta öğrencilerin YKS 2022 maratonu. Hayatının baharında ki evlatlarımız, geleceklerini şekillendirecek sınava giriyorlar. Kimisi ilk, kimisi ikinci, kimisi de daha iyi bir gelecek için ikinci bir üniversiteyi bitirmenin telaşında. Anadolu Üniversitesi bahçesinde gördüğüm gençlerimizde korku, heyecan, kaygı doruk noktada. Ben bu günü küçük bir mahşer anına benzetiyorum. Mahşer günüde aynı öğrencilerimiz gibi korku, heyecan bizlerle olacak. O son sınava iyi hazırlanmışsak korkunun yerini sevinç alacak, tıpkı derslerine eksiksiz çalışan öğrenciler gibi...
Öğrencilerin mezuna kalma gibi bir şansı var ama bizlerin son sınavda böyle bir şansı da olmayacak. Bizler için sonsuz bir sınav olan güne daha iyi hazırlanabilmek niyetiyle konuya bir hikaye ile devam edeyim:
“Alimlerden biri, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler. Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıydı.
Talebe..!“
Hocam bu ayakkabıyı saklasak da, sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki halini seyretsek, ne dersin ? “ dedi.
Hocası..!
“Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim” dedi.
Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın ayakkabısının içine bir miktar para koydu. Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.
Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hiç kimseyi göremeyince, dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp:
“ Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu, sence malumdur, verdiğin bu nimet için Sana sonsuz şükürler olsun,” deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı. Bunu gören Hoca ile talebesi de göz yaşlarını tutamadılar...
Sonra Hoca talebesine döndü :
“ Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı , şu an daha mutlu değil misin?” dedi.
Talebesi:
“ Evet Hocam, daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım : Verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun”.¹
Ne güzel şey veren el olabilmek. Şimdi gençlerimiz üniversite sınavına giriyorlar, devlet baba olsa, gençlere sınavsız üniversite hakkı tanısa olmaz mı? Onları hikayemizdeki kahraman gibi sevindirse...
Sakın, olmaz demeyin!
Çünkü Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız gençlerimize, okumak isteyen herkese bu hakkı tanıyacağız demişti. Projelerini bir bir anlatmıştı. Şimdi ise Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş aynı vaadi tekrarlıyor. Baş, “Türkiye insanların yaşadığı değil, hayatta kalmaya çalıştığı bir yer haline getirildi. Halkına IBAN veren değil, halkından IBAN isteyen bir hükümet lazım” diyerek baba devleti anlatıyor. Mevzu Ekonomi programları ile projelerini anlatıyor.
Nasıl ki insan, verdiği zaman, aldığı zamankinden daha mutlu oluyorsa; devletimizde verdiği zaman, milletimiz daha mutlu ve devletimiz daha güçlü olacaktır.
Vermek sadece varlık ile de olmaz. Yeter ki vermeye niyetlen. İllaki bulursun verecek bir şeyler.
Mesela, Güçlü ve haklı olduğunda affetmek: Vermektir.”
“Yokluğunda kardeşine dua etmek: Vermektir.”
“Haksız iken özür dileyebilmek: Vermektir.”
“Başkasının ırzına kem gözle bakmamak: Vermektir.
“İnsanların gönüllerine sevinç ekmek: Vermektir...
Sevincimizi de üzüntümüzü de paylaşmayı bilmeliyiz. Sevincimizi başkalarının üzüntüsüne değil başkalarının sevinçlerine bağlamak dileğiyle sevgi ve selamlarımı sunarım.
¹Not: Hikaye Yusuf Ulumsoy Akdağ paylaşımından alınmıştır.