Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 07.05.2013 tarihli yayımlanan yazısıdır
İsrail, son üç günde ikinci kez Suriye'yi vurdu. Başkent Şam'ın kuzeyinde yer alan Cemraya kasabasındaki askeri bir tesisin vurulduğu ikinci saldırıdan sonra Suriye resmi kaynaklarına göre çok sayıda sivil hayatını kaybetti.
İsrail, Cuma günü de Hizbullah'a füze taşıyan bir askeri konvoyu Lübnan hava sahasını ihlal ederek bombalamıştı.
Suriye'ye yönelik bu saldırı, Arap Baharı'nın ilk gününden beri dikkatleri çektiğimiz Büyük İsrail Projesi'nin bir parçasıdır.
Suriye'nin işgale iki yıldır direnmesi İsrail'in sabrını taşırmış olacak ki, farklı bir müdahaleyi beklemeden kendisi, bu ülkeye alenen bomba yağdırmaya başlamıştır.
Şam'dan yapılan açıklamalarda, bunun açık bir savaş ilanı olduğu vurgulandı.
Bu olay, İslam coğrafyasına yönelik Arz-ı Mevud'u içine alan bölgeleri kapsayan, Büyük İsrail savaşıdır.
Ve bu savaşın ilk adımında ABD taraftarı Arap Birliği dahi Yahudi devletini kınamıştır.
Yine, iran, Mısır ve Lübnan yapılan katliamı kınayan beyanlar yayınladılar.
Sünni dünyanın başı olarak gösterilen Türkiye ise ABD'nin sözcüsü konumundaki Arap Birliği kadar olamamış, gelişmeler karşısında İsrail'i kınamayı düşünmemiştir.
Tam tersine Dışişleri Bakanlığı Suriye'deki Esad rejiminin El Bayda ve Banyas'da yaptıklarını kınayan açıklamalarda bulunmuştur.
Türk hükümetinin Esad karşıtı tavrı yeni değildir. Arap Baharı sürecinde ABD ve İsrail tarafında hareket eden Türk hükümeti, Şam'ın ve Müslümanların geldiği noktada büyük vebal altındadır.
Bu vahim tablo, Türkiye'de yeni anayasa çalışmaları ile yapılmak istenen federatif düzenin ve Kürtlere hak adı altında kurulması planlanan Kürt devletinin akıbetini de düşündürmelidir.
Ülkemizin güneydoğusunu, Suriye'yi ve İran'ı içine alması planlanan Kürt devletinin sadece bir basamak olduğu unutulmamalıdır. Bu devlet, bir süre sonra Büyük İsrail'e ilhak edilmeye mahkûmdur.
Zira Yahudi inancına göre, Büyük İsrail kurulmak zorundadır.
Yani "Kürtlere hak vereceğiz" diye yola çıkan AKP hükümeti aslında Kürtlerin değil, İsrail'in isteklerini hayata geçirmektedir.
İslam adına yola çıkan Erdoğan'ın, Yahudi kuruluşlardan cesaret madalyası alması da yoksa bu isteklere ram olmasındaki cesaretinden mi acaba?
Bu manzara karşısında Türk milleti, gelinen noktayı çok iyi değerlendirmeli, onun adına bu vahim icraatları yapanlara gerekli ikazı yapmalıdır.