Başbakan son mitinginde, "Herkesi sorumlu davranmaya çağırıyorum. Siyasi parti genel başkanlarına sorumluluk ve samimiyet çağrısı yapıyorum. Kışkırtıcı, ayrıştırıcı, çatışmaya çağıran dil ve üsluptan uzak durmalarını rica ediyorum" demiş.
Kendilerinin Türk siyaseti için dileği ve talebi doğrudur. Ancak Erdoğan, Antalya'da seçmenlere hitap ederken, "Bu seçim bir yerel seçim olmaktan çıktı. CHP kumsal milliyetçiliği yapıyor. Biz 77 milyonu kucaklıyoruz" derken ayrışmaya çağırmıyor mu? Ya da Mersin mitinginde "Ey MHP! Senin Gezicilerle ne işin var? Türkiye düşmanlarıyla işbirliği yapmak MHP'ye mi düştü? CHP ve MHP ulusal güvenliğimizin tehdit edilmesine neden ses çıkarmıyor?" diye seslenirken ayrışım yapmıyor mu?
Gaziantep mitinginde Berkin Elvan'ın ölümüne ilişkin konuşan Başbakan, "Elinde sapan ve yüzü poşulu çocuk biber gazı fişeği ile maalesef hayatını kaybetti. Polis çocuğun kaç yaşında olduğunu nerden bilecek" derken kışkırtıcı değil mi?
İktidarın ilk gününden itibaren beraber hareket ettiği Cemaat ile araları açıldıktan sonra gerçekleştirdiği Adana mitinginde, "Dün muskalardan medet uman CHP bugün de paralel örgütün hazırladığı broşürleri dağıtıyor. Paralel örgütün abileri size de geldi mi? Şu anda Pensilvanya'daki zatla işbirliği yaparak dini istismar etmeye çalışıyorlar…" diye konuşurken sorumluluk ve samimiyet çağrısı mı yaptı?
30 Mart Yerel Seçimlerinin genel seçim havasında geçeceği ve turnusol olacağı muhakkak.
Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar siyasetin şahsi menfaatlere alet edildiğinin örneklerini gördüğümüz bu dönem, Cumhuriyet kazanımlarının kaybedildiğine de şahit olduğumuz bir süreç.
Atatürk, Türklük, tam bağımsızlık, bayrak, devlet, millet, ordu, aile, birlik, üniter yapı; demokrasi veya diktatörlük oylanacak.
Miting konuşmaları bu sebeple çok önemli…
İnşallah Başbakan dediğinin arkasında durur, nasihatini önce kendi tutar, sorumlulukla hareket eder.
