Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizle 30.05.2013 tarihli yayımlanan yazısıdır
Türkiye AB'ye üyelik sürecinde her denileni kayıtsız şartsız yerine getirmesine rağmen hala kapıda beklemektedir. Ucu açık olan bu müzakere sürecinde AB devamlı bir oyalama siyaseti içindedir.
Türkiye ile Hırvatistan aynı zamanda AB'ye tam üyelik için başvurmuşlardır. Hırvatistan'ın 1 Temmuz 2013'te birliğe kabul edilmesi için AB dışişleri bakanları bir karar aldı. Ancak Türkiye hala bekliyor.
Son olarak, Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinde 27 Mayıs'ta açılması beklenen 22. başlık yine Fransa engeline takıldı. Başlığın açılması 22 Haziran'a kalacak gibi görünüyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy döneminde, bizzat Sarkozy tarafından bloke edilen beş başlıktan biri olan "Bölgesel Politikalar ve Yapısal Araçların Koordinasyonu" faslının açılması Sarkozy gittiği halde yine Fransa tarafından engellendi.
Biz yıllardır bu hakikati dile getirmekteyiz. Sarkozy gitse bile zihniyet aynıdır. Çünkü bu bir zihniyet meselesidir, şahıslarla alakası yoktur.
Bu Avrupa'nın topyekûn Haçlı dünyasının Türkiye'ye bakışıdır. İtalyan piskoposlarının gazetesinde 3 Ocak 2000 tarihinde çıkan bir yazıyı hatırlayalım:
"Müslüman Türkiye'nin AB'ye girmesi kimliğimize gölge düşürür. Bu üyelik yan yana büyüyen, Hıristiyan gelenekleri ile şekillenen Avrupa medeniyetinin temelindeki ittifakları sarsar.
Unutmayalım ki Avrupalı fikri başlı başına düşman Türklere ve Türkiye'nin başını çektiği İslam dünyasına karşı gelişti. Ankara ile yakın ilişkiler geliştirmeye evet. Ama farklı tarihi ve kültürel gerçekler farklı kalmalıdır."
Bu temelleri yüzyıllara dayanan kökleşmiş bir bakış açısıdır. Değişmesini beklemek ancak saflık veya büyük bir gafletin işareti olabilir.
Bu manzara ortada iken Türkiye'nin BOP'un eş başkanlığını üstlenip, bölgede Amerikan ve İsrail çıkarlarını tesis etmek için uğraşması neyle izah edilebilir?
Bizi devamlı surette kapısında bekleten, "Türklerin bu medeniyetin içinde yeri yoktur" diyen Haçlı dünyasının yanında yer alıp, Suriye'ye tavır almamız hangi mantıkla açıklanabilir?
Ülke olarak şu anki duruşumuz şudur ki, bizi kendinden kabul etmeyen batı dünyasının çıkarlarını savunmak, coğrafyamızda İsrail'in elini güçlendirmek için, Suriye'yle karşı karşıya geldik.
Irak'ta, Afganistan'da yaşananlar Suriye'de de yaşansın, Haçlı dünyası buraya da ayak bassın diyoruz.
Yani İsrail bu bölgede söz sahibi olsun diye uğraşıyoruz. Ancak bu politika milli menfaatlerimizle hiçbir şekilde bağdaşmayan, bizi bölgemizde ve dünyada yalnızlaştıran bir politikadır.
Biz hiçbir menfaatimizin olmadığı bu politikada ısrar ederken, safında yer aldığımız Haçlı âlemi bize "senin bu medeniyette yerin yoktur" diyor.
Bu çok acı ve ibret verici bir manzaradır. Türk milleti tarihinin hiçbir döneminde böyle bir duruş sergilememiştir.
Artık bu hakikati görmemiz ve bir an önce bu yanlıştan dönmemiz zaruridir.