Bir zamanlar değişim moda idi. Değişmek pirim buluyordu. Değişimden medet umanlar kervanına, nice eskinin dava adamları, yazarlar, liderler ve dolayısıyla onların etkisi altında kalan halkımızdan bazıları da katıldılar. Değiştim diyenleri, nice umutlarla iktidar bile ettiler. Değişimden umduklarını bulamayanlar, eski hallerine dönmeye başladılar. Değişim, bu seferde tersine dönmeye başladı.
Vatandaş değişimin faturasını çektiği sıkıntılarla; açlıkla, yoklukla ve çözümsüzlükle ödemektedir. Şimdilik vatandaşın sesini duyurabilme şansı yoktur. Vatandaşın sesini duyurabileceği, seçim sandıkları olduğu için biraz daha beklemesi gerekmektedir.
Değişenlerden bazıları var ki; aslında onların değişmeye hiç hakları olamadığı halde, değişime ayak uydurmuş, değişimcilere gerekli katkıyı sağlamışlardır. Değişmeye hakkı olmayanlar; topluma yön vermekle görevli olan din adamları, yazarlar ve ilim adamlarıdır. Hele de kendine dava edindiği bir davası ya da mücadelesi olanların değişmeye hakları yoktur. Onların, değişime değil, tekâmüle(gelişme, olgunlaşma) hakları vardır. Çünkü kanaat sahibi insanların, kendilerini örnek alıp, takip edenlere karşı sorumlulukları vardır.
Bizim toplumumuzda, bilgili kabul edilen insanlara itimat edilir ve gösterdiği yoldan gidilir. Kültürümüzde bu özellik mevcuttur. Dini konularda bilgili olduğuna inanılan kimselere saygı ve güven daha fazladır. Bazı mihraklar toplumumuzun bu yapısını bildiklerinden, dava ehli olarak kabul edilen(!) bazı kanaat önderleri ve yazarçizerleri üzerinde ifsat çalışmaları yürüttüler. Küresel güçlerin kontrolünde estirilen değişim rüzgârı sayesinde, bunda fazlasıyla başarılı oldular. Maalesef halkımızın düşünce yapısını bozdular.
Şimdilerde yaptıklarından pişman olmuş gibi görünüp, günah çıkarmaya çalışan bazı yazarçizerlere rastlamaktayız. Milletimizin, milli ve dini bütünlüğünün tehlikelere atıldığı, işgallere ve yapılan yanlışlıklara karşı neredeyse kanıksayan bir toplum yapısı oluştuktan sonra, yapılan yanlışlara siyaseten karşı bir tavır sergileyip onu da açıkça dile bile getirmemek. Ve dinlerarası diyalog gibi dini ve milli bütünlüğümüz açısından gayet tehlikeli faaliyetler içinde bulunmaya devam etmek, anlaşılması güç bir durumdur.
Kendileri değişirken, değişimine vesile oldukları insanlar, yapılan yanlışlar karşısında sergilenecek tavrı bekledi durdular. Onlara, kılıf uydurulmasıyla bizim bilemediğimiz bir hikmeti varmış mantığı empoze edildi. Şimdi de yapılanlar takiyeymış falan demeye başladılar. Düşünce yapıları ifsat edilen insanların tekrar eski hallerine dönmeleri o kadar kolay olmayacaktır. Bilindiği gibi, insanlar inandıkları gibi yaşamadıkları takdirde, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. Hem artık eskisi gibi güvenilir olmanız mümkün değildir!
Düşülen hatanın manevi sorumluluğu da işin diğer cephesidir. İman ve düşünce yapıları ifsat edilen insanların vebali üzerinizdedir.
Müslümanlıkta iyi bir yol açan kimseye o yolun sevabı verileceği gibi o yolda gidenlerinde sevabı verilir; bunun yanında onların sevabından bir şey eksilmez. Müslümanlıkta kötü bir yol açana o yolun günahı verileceği gibi o yoldan gidenlerin günahı da verilir; bunun yanında o yoldan gidenlerin günahı eksilmez. (Riyazüssalihin / Müslim)
Vatan-millet yararına doğru adreslerde bulunmak ve hizmet etmek zamanı gelmiş, geçmektedir. Köşelerinizde beklemek kimseye bir yarar sağlamaz.
UĞUR KEPEKÇİ