18 Mart 2015 Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıldönümü. Bu nedenle her tarafta Çanakkale Zaferi anlatılıyor. Camide hocalar, tv’de tarihçiler zaferi konuşarak, o dönemden insan manzaraları sunuyorlar.
Her şey iyi güzel elbette! Kuvayi Milliye ruhu ile yüzbinlerce şehit verilerek kazanılan bir zaferin unutturulmaması gerekir. Ancak eksik bir şey var ki, o da şudur: “Bu savaşın verilmesine sebep olan o zaman ki fiziki şartların oluşmaya başladığı anlatılmıyor ne yazık ki.”
18 Mart 1915’te savaş gemileri ile kapımıza dayanan ve de topraklarımızı, şehirlerimizi, limanlarımızı, boğazları ele geçirmeye çalışan İtilaf Devletleri’nin, bugün ülkemizde yabancı sermaye tiyatrosu ile ne kadar toprağımızı, limanlarımızı, şirketlerimizi satın aldığı söylememek ne kadar masumcadır. Kim inkar edebilir ki, savaş gemileri ile Çanakkale Boğazı’nı geçmeye çalışanların, bugün yer altı zenginliklerimizi silahsız gemiler ile boğazlarımızdan geçirip kendi ülkelerine götürdüklerini! Topsuz tüfeksiz Çanakkale’yi geçtiler efendiler!
Sen ey hoca efendi minbere çıkıp insanların gözlerini yaşartan şehit hikayelerini anlatırken duygulanıyorsun da, bugün satılan, terk edilen vatan toprağı değil mi ki sesini çıkartmıyorsun? Bu nasıl bir fikir bulanıklığıdır?
Elbette bütün bu gerçekleri dile getirmek cesaret ve iman işidir. Bugün aziz milletimizin “Bu vatan bizimdir bizim kalacak” diyen, milletin asıl malı olan yer altı zenginliklerimiz satılıyor diye haykıran, yapılması gerekenleri bıkmadan usanmadan dile getiren Prof. Dr. Haydar Baş’a sahip çıkması, Çanakkale’de savaşan aziz şehitlerimizin ruhunu şad edecek asıl hareket olacaktır! Yoksa bütün bunlar olurken kafanı, kulağını bu teslimiyete çanak tutanlara çevirirsen, şehit düşen ecdadın, deden senden asla razı olmayacaktır.
Bu düşüncelerle Türk Milleti’nin bu şanlı zaferinin 100. Yılını kutluyor, başta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve şehitlerimizi hürmetle anıyorum.