Ekonomide piyasada dolaşan reel para mikro ve makro ekonomi açısından damarda akan kan kadar hayati bir önem taşır. Türkiye yıllardır bu açıdan adeta damarlardan kanın yok olması gibi vatandaşın elinde dolaşımda olan paranın belirli havuzlara çekildiği bir çizgide ilerliyor.
Sıcak paranın çok ciddi boyutlara ulaşması ile birlikte borsa, portföy yatırımları v.b. gibi alanlarda yabancı kaynaklı yatırımcıların ve bankaların yüksek miktarlardaki karları dikkat çekiyor. Bu konuda uzmanların yaptığı açıklamalarda, hisse senetleri, iç borçlanma kâğıtları, TL mevduat ve repo gibi enstrümanlarla sıcak para sahipleri gelişmiş ülkelerde 50?100 yılda elde edecekleri kârları Türkiye?de 8 yıl gibi bir zaman diliminde elde ettikleri belirtiliyor. Yabancı yatırımcıların Türkiye?de bu tür yollarla 8 yılda elde ettikleri gelirleri başka ülkelerde kaç yılda kazanıyorlar bir de ona bakalım: Japonya?da 141 yılda, ABD 59 yılda, Almanya?da 68 yılda, Fransa?da 60 yılda, , İtalya?da 42 yılda. Merkez Bankası verilerine göre Türkiye?deki sıcak para stokunun miktarı Ekim 2010 tarihi itibariyle tam 133,3 milyar dolar.
Türkiye bu açıdan yabancı yatırımcılar için adeta bir cennet haline dönüşürken, küçük yerli yatırımcılar, kobiler ve sade vatandaşlar ekonomik açıdan ciddi zararlarla karşı karşıya kalırken, borçlanma oranları da artıyor. Vatandaşın borçlarını ödeyebilmek, mal alabilmek, ev veya araba sahibi olabilmek adına bankalardan çektiği krediler ise piyasada yer alması gereken paranın çekilme manevrasında sessiz ve önemli bir rol üstleniyor. Farklı yatırım araçları (altın, döviz, arsa, gayrimenkul, para) vasıtasıyla halkın elinde bulunan zenginlik, yukarıda saydığımız nedenlerle oluşan kredi borçları kapsamında girenin bir daha geriye dönmediği para havuzlarında hapsediliyor. Böylece günden güne ülke genelinde piyasada dolaşan para miktarı azalıyor. Bu da halkın nakit para bulmasının zorlaşmasına, alış-verişin azalmasına ve daha çok borçlanmaya rahat bir zemin oluşturuyor. Sistem o kadar düzgün ve sessiz işliyor ki, herkes bir şey sahibi olacağım veya iş yapacağım derken, maliyetler yükselip eldeki para da yok oluyor. Bu şekilde ekonomik yıkım şiddetleniyor.
Ülke genelindeki bu aşırı borçlanma piyasadaki parayı hortumlarken, kobiler ve küçük yatırımcılar sorunlarına sorun borçlarına borç ekliyorlar. Alış-veriş azlığı nedeniyle satışları duran esnaflar da bu borçlanma ağına düşenler arasında yerlerini hızla alıyorlar.
Bütün bu veriler incelendiğinde insanımızın bir borçlanma batağına çekildiği görülüyor. Kendi açısından belirli belki de yeterli bir ekonomik özgürlüğe ve kazanca sahip birçok insan bu tür bir borçlanma ile hâkimiyetlerinin söz konusu olmadığı bir alana doğru çekiliyorlar. Şimdi soru şudur: ?Hâkimiyet Milletin midir Yoksa alacaklının mı?? Siz karar verin!
Selim Baytürkmen