Artık şehirler değişiyor. Alışageldiğimiz görüntüler birer birer kaybolup gidiyor. Şehirleşme, büyük illerimiz başta olmak üzere Türkiyenin her yerinde bazı şeyleri yok ediyor. Sürekli artan nüfus veya daha iyi şartlarda bir yaşam arzusu bahane edilerek, katlarını saymakta zorlandığımız koca koca apartmanlar inşa ediliyor.
Büyük paralar akıtılarak yapılan siteler, tarihi ve eski evlerin yerine çabucak dikiliveren çok katlı apartmanlar, insanlara yeni ve daha fazla yaşam alanı vaat ediyor. Binlerce insan yaşamak için bir araya geliyor. Ama hepsi birbirinden habersiz, karşı komşusunu bile tanımıyor, dört duvar arasında kendi ailesi ile birlikte hayatını güvenli bir şekilde devam ettirmenin endişesine sahip.
Bizler eski evlerde büyüdük; Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin hâkim olduğu binalarda, henüz apartmanlar bu kadar çok yaygın değil iken. Şimdi apartmanlarda yaşıyor ve temel itibariyle aynı yapı taşlarıyla inşa edilen bu binalar arasında derin uçurumlar olduğuna şahit oluyoruz.
Eski bahçeli evlerin birçoğu, orada oturacak kişi tarafından yaptırıldığı ve ticari bir kazanç elde etme düşüncesi olmadığı için, malzemeden çalma olayı olmuyor. Bu tür evler temel olarak insanın bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde bina ediliyor. Geniş bahçeleri size doğanın içinde yaşıyormuşsunuz hissi veriyor. En basitlerinde bile özenle işlenmiş yer ve tavan süslemelerine rastlıyorsunuz. Bahçelerin ortasında bulunan süs havuzları, eve farklı bir hava katıyor. Bu evler eski kesme taşlar kullanılarak yapıldığı için, odalarda kışın sıcak havayı muhafaza ederken, yazın sıcak günlerinde de klimaya ihtiyaç duyulmayacak derecede serin bir havanın oluşmasını sağlıyor. Bazı yapılarda ise kışın ve yazın oturulacak farklı odalar ve mutfaklar bile yer alıyor. Hatta bu tür evlerde sürmeli tahta kapılara bile rastlamak mümkün oluyor.
Şimdilerde inşa edilen binalar ise, bu özelliklerin birçoğundan yoksun halde bulunuyor. Tamamen ticari kâr elde etme düşüncesi ile yabani ot gibi aniden bitiveren evlerde herhangi bir estetiğe denk gelmek neredeyse imkânsız. İnsan düşünülmeden yapılıyor bu binalar. Sadece dört duvardan oluşan ve kalabalık bir hapishane görüntüsünden uzağa gidemiyor.
İşte bu yüzden insanlar, yaşam ortamlarında bulmadıklarını başka yerlerde arıyorlar. Doğa ile baş başa kalmak için uzak mesafeler kat ediyorlar. Evlerinin salonlarında çiçek yetiştirerek, yeşile olan özlemlerini bir nebze olsun gidermeye çalışıyorlar. Bahçe de yapılacak güzel bir kahvaltı yerine, televizyon seyrederek kahvaltılar yapılıyor. Güzel mekânlar görmek maksadıyla müzelere ve tarihi evleri tanımak için başka şehirlere gidiyorlar. Apartmanlarda ev hayvanı besleyemedikleri için, güzel havalarda hayvanat bahçelerinin yolu tutuluyor. Kısacası yaşamaya mecbur kaldığı ortamdan, eline ne zaman fırsat geçse uzaklaşmaya çalışıyor.
Bu da bize içinde yaşadığımız evlerin aslında, insan düşünülerek yapılmadığını kanıtlıyor. Yoksa durup durup hangi sebeple insan evinden uzaklaşır ki?
Selim BAYTÜRKMEN