17 Aralıkta Hz. Mevlananın 732. Şeb-i Aruz yıldönümüydü. Kutlama haftası nedeniyle tüm Türkiye ve dünyada Mevlana anıldı. Birçok ülke ve milletler fikirlerinden, müsamahakâr görüşlerinden dolayı Mevlana Hazretlerini sahipleniyorlar ve sahiplenmeye de devam edecekler.
Aklınıza bile gelmeyecek birçok ülkede Mevlana dernekleri bulunuyor. Mesnevi okuyorlar, fikirlerini tartışıyorlar hep birlikte. Meksikada Mevlana ile ilgili bir dernek olduğunu biliyor muydunuz? Evet, orada bile Mevlanaya sahip çıkanlar var. Tarihin her döneminde milletlere mal olmuş kâmil insanları, onlarla ilgisi olsun ya da olmasın başka milletler, akımlar, cemiyetler sahiplenmek istemişlerdir.
Bundan sonra da Hazreti Mevlanayı sahiplenenler elbette olacaktır. Mevlanaya sahip çıkmak isteyenler, Ondan etkilendiklerini, hayranlıklarını itiraf bile etmektedirler. Ancak bu sahiplenme, büyük bir istismarı da beraberinde getirmektedir. İslam ve tasavvuf tarihinde büyük bir kâmil insan olan Hz. Mevlanayı sahiplenenler, Onu özünden ve fikri mecrasından saptırmaya çalışarak, şahsi emellerine alet etmek istemektedirler. Bu yanlışa bizim sessiz kalmamız elbette mümkün değildir.
Mevlana Hazretlerinin Gene gel, gene, ne olursan ol! İster kâfir ol, ister putperest, ister Mecusi. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gel! Bu dergâh ümitsizlik dergâhı değildir davetiyle, mümin-kâfir ayırımı yapmadığını, herkesi olduğu gibi kabul ettiğini savunan bedbahtlar, Mevlanayı özünden uzaklaştırmak istemektedirler.
Buradaki bu davetin Allaha ve İslama olduğu gerçeğini hiç kimse inkâr edemez. Onun dine önem vermediğini savunan insanlar, davet kelimesinin sözlük anlamını tekrar okumalıdırlar. Mevlana için, madem din önemli değil, madem insanları olduğu kabul ediyor. O zaman niçin böyle bir çağrı yapsın ki? Mevlana eğer böyle bir düşünceye sahip olsaydı, o zaman davete ne gerek vardı?
Bir televizyon programında Mevlananın şiirleri okunuyor ve Onun dünya milletleri tarafından ne kadar büyük bir kabul gördüğü ifade ediliyordu. Program konuklarından Haşmet Babaoğlunun ifadesi ilginçti: Mevlananın özü İslamdır. O İslamdan ayrı düşünülemez.
Bizde Sayın Babaoğlunun bu ifadesine aynen katılıyoruz. Çünkü Mevlananın hayata bakış açısı, düşünceleri, görüşleri, fikirleri İslamın ta kendisidir, misyonu da Muhammedi Misyondur.
İslami olarak Mevlananın davetini ele alırsak, Mevlana, Ne olursan ol gel diyerek İslamı velayet ve irşat yoluyla, takva ölçüsünde yaşamaya davet etmiştir bütün insanlığı. Mevlana davet ediyor herkesi, ama gel olduğun gibi kal demiyor. Allaha doğru bir yolculuğa çağırıyor. Tasavvufun tabiriyle vuslat etmeye davet ediyor.
Mevlanayı ve onun insanlığa verdiği mesajı anlamak, İslamla bütünleştiğini, İslamı yaşamada takva yolunu seçtiğini kavramak zaruridir. İnsanlığın Mevlanaya ihtiyacı olduğu gerçeğini unutmadan, Onu en iyi şekilde anlamak ve Mevlanayı İslam ile birlikte sahiplenmek şarttır.
Yazıma Mevlana Hazretlerinin Mesnevisinden en çok beğendiğim mısralarıyla son vermek istiyorum:
A güzellik vurgunu
Yol nereye
Açıldı işte beden kafesinin kapısı
Uç ey kuş
Öz cevherine doğru uç
İşte acı su, işte bataklık
İşte ölmezlik, işte hürriyet
Canın yüce doruğuna uç
Çık git aradan ey can
Ne vakte kadar taşla toprakla
Çanakla çömlekle dolduracağız eteğimizi
Bu toprak kalıp nasıl kafese koydu seni
Nasıl çuvala soktu
Yırt çuvalı da çevreye bak
Yüceler yücesi, sen sor gene sen cevap ver
Çünkü sorular bilgini de sen, cevaplar bilgini de sen.
Selim BAYTÜRKMEN
Yararlanılan Kaynaklar: İslam ve Mevlana, Prof. Dr. Haydar Baş. (Mesneviden)