Yıllar yılı ülke ve millet olarak hangi dal ve hangi alan da olursa olsun, hep hor görüldük, sözde geri kalmışlığımız hep apaçık yüzümüze bir tokat gibi vuruldu. Dünya milletleri anladı ki biz adam değiliz. Misafirperverlik konusunda hep takdir aldık almasına ama, hiç beğenilmedik tam anlamıyla.
Derken yıllar geçti, Avrupa Birliği kapılarına daha sık gider ve her gidişimizde daha fazla verir olduk. Verdikçe beğeniliyorduk. Biz de beğenilmek adına hep daha çok hep daha çok verdik. Hoşumuza gitti bu. Biz verdikçe onlar beğendi, biz... Ne yaptığımızı biliyorsunuz.
Bu almadan veriş, topluma yavaş yavaş sirayet etti ve toplum giderek hassasiyetlerinden uzaklaştı. Farklılaşıyorduk ilerisini düşünmeden. Eskiden sadece büyük şehirlerde göze çarpan, ani ve hızlı toplumsal bozulmalar artık en ufak belde de dahi gözle görülür hale geldi ne yazık ki!
Bu değişime çeşitli adlar kondu değişik zamanlarda. Uyum denildi, hoşgörü ve diyalog oldu bir zaman ismi, çağdaşlaşma, küreselleşme gibi adlar da konuldu. Kısaca kendimizden ve özümüzden gidebildiğimiz kadar uzağa gitmeye çalıştık, kabullenilmek adına.
Derin bir hipnozdaymış gibi eller oynamıyor, gözler açık ama görmüyor, olan her şey sıradan bir ritüel gibi kabul görüyordu. Kırmızı çizgilerimizin rengi silindiğinde hipnozdaydık, yabancılara satılan topraklarımızı ve el değiştiren birçok zenginliğimizi görmezden geldik. Bir imam çıkıp da bir Hıristiyan kadının cenazesinde tahrif edilmiş İncili ve Yüce Kitabımız Kuran Kerimi beraber okuduğunda bu manzarayı tepkisiz seyredenlerin çoğunluktaydı. Her geçen gün kan kaybeden ekonomimize rağmen, ülkede istikrar ve güven ortamı var sözlerine gözümüz kapalı inandık. Değişmek ve kabul edilmek arzusu bütün benliğimizi sarıp sarmaladı. Bu yolda bütün yapılanları hoşgördük.
Saygı, sevgi, merhamet gibi duygular insanımızdan büyük bir hızla sıyrılıp dökülüyor. Değişiyoruz ama aynı zamanda da farklılaşıyoruz. Bu sebeptendir olsa gerek, küçük büyükten, büyük küçükten, öğretmen öğrencisinden, öğrenci öğretmeninden gayri memnun. Can cana olması gerekenler can düşmanı. İnsanlar arasında memnuniyetsizlik baş köşede yerini almış ve hiç de gitmeye niyeti yokmuş gibi gözüküyor.
Çevresinde olup bitenleri seçemez halde olanların sayısı giderek artıyor. Sessiz sedasız bir biçimde, sıcak sobanın yanı başında uyuyoruz ve giderek daha da mahmurlaşıyoruz. Yani toplumsal hipnozumuz git gide derinleşiyor. Korkum odur ki gün gelecek bizi bu hipnozdan ne bir tokat ne de bir parmak şıklaması uyandıramayacak!
Selim Baytürkmen