Kasım ayındaki ara tatilden istifade ederek, 4 gün gazeteci yazar A. Uğur Kepekçi ve birkaç arkadaşla beraber düzenlenen bir turla Kozaklı Kaplıcalarına gittik. Oradan da her yıl birkaç kez ziyaret etme fırsatı bulduğum Hacı Bektaşi Veli hazretlerinin türbesini ziyaret ettik.
Kaldığımız Otel geçmiş senelere göre birçok konuda tasarrufa gitmiş, lobinin ortasındaki büyük avizenin ışığının yanmadığı gibi, koridorlarda o kadar karanlık ki sanki korku tünelinden geçiyorsun, havuz ve odalar sanki gece lambası ışığı yemek çeşitleri azalmakla beraber kalite iyice düşmüş.
Bu durumu otel yetkililerle görüştüğümde, artan Enerji, Gıda, Vergi, maliyetleri ile baş edemediklerini, ayakta kalmak için mecburen kısıtlamaya gittiklerinden bahsetti.
Makalenin asıl konusu orada tanık olduğum, 24 Kasım öğretmenler gününü kutladığımız bu günlerde, atanamayan öğretmenlerin durumunu anlatan, ibretlik bir olaydır.
Kısaca anlatmak gerekirse Cuma günü öğle vakti, otelin üst katına Cuma namazını kılmak için mescide çıktık ,namazı beklerken düşünüyoruz acaba mescitte namazı kıldıracak bir imam var mı? Diye, olmasa da kıldıracak arkadaşlarımız var zaten, derken, biraz kilolu, iri kıyım bir arkadaş öne çıktı, güzel ve düzgün bir lisanla duaları okuyarak, hutbeyi verdi,
Hoca hutbeyi verirken, hocaya bakıyorum, gözüm bir yerden ısırıyor, birine benzetiyorum ama, kendi kendime içimden olmaz olmaz bu o değil diyorum.
Çünkü ben onu otelin lobisinde otururken, orada yüzü gözü boyalı, şekilden şekle girerek, çocukları güldürmek için binbir maskaralık yapan, bir palyaço vardı ona benzetiyordum.
Kimseye bir şey demeden mescitten ayrıldım, akşam otelde bir etkinlik vardı, arkadaşlarla oraya gittiğimizde baktım ki, palyaçoluk yapan arkadaş orada, bu sefer yanımdaki arkadaş “yahu bu bize namaz kıldıran hoca değimli”? deyince, iyice cesaretlendim ve palyaçonun yanına gittim.
O, çocukları sıraya koymuş, onların yüzlerini, gözlerini boyuyor, onları oyuna hazırlıyordu. Ona yaklaşarak dedim ki: yahu arkadaş sen bize Cuma namazı kıldıran hoca değimlisin? Oda biraz utanarak, biraz da iç çekerek, doğrudur dedi.
Ben hem hocayım, hem öğretmenin, hem de palyaçoyum.
Bayburt ilahiyat fakültesini bitirdim, fakat bir türlü atanamadım, haftada 4 gün burada yevmiye ile çalışıyorum, otelde hocada olmadığı için Cuma namazlarını da kıldırıyorum.
Kendisine ben gazeteciyim, seni haber yapayım, belki öğretmeleri branşı dışında çalışmaya mecbur bırakanlar utanır dedimse de, o ısrarla haber yapmamamı, ola ki buradaki işinden de olabileceğini söyledi ve buna mani oldu.
Ertesi gün, Hacı Bektaşi veli türbesine ziyarete giderken A.Uğur Kepekçi otobüs içindeki yolculara, Hünkar Hacı Bektaş velinin Horasandan gelerek Anadolu’nun Müslüman Türk yurdu olmasındaki misyonunu anlatadursun.
Benim aklım palyaçoda kaldı…