Ülkemizde, gün geçmiyor ki,ülkemizde bir yolsuzluk olayı konuşulmasın, ihaleye fesat karıştırma ,evrakta sahtecilik ,adam kayırma ,rutin işlerden oldu.
ülke adeta
resmen talan ediliyor.
İktidar
belediyelerinin, geçmiş dönemlerdeki yaptıkları tüm yolsuzlukları, mevcut
muhalefet belediye başkanları, soruşturulması için dosyalar halinde yetkililere
verdiklerini anlatıyorlar.
Bir
yandan organize suç örgütü liderinin birçok olayın faillerini isim isim anlatıyor,
diğer yandan Yüce Divan'a gönderilemeyen eski bir Bakan ise, geçmiş
zamanda yapılanlarla ilgili açıklanan tapelerin kendisine ait olduğu,
yazılanların tamamının doğru olduğunu anlatıyor.
Anlatıyorlar
anlatmasına ama ortada ne hukuk var, nede hesap soracak yürekli bir yetkili.
Oysa
geçmişte böylemi idi , 4 Eylül 2021 Sivas
kongresinin 102.yıl dönümü , sefaletin, yokluğun parasızlığın zirve yaptığı o
dönemde bile, sağdan soldan toplanan üç beş kuruşun hesabının nasıl tutulduğunu
olayın şahidlerinden dinleyelim.
Sivas
Lisesi hocası Şükrü Elçin hatıratında bakın neler anlatıyor: 1939’da Sivas
Lisesinde hocalığa başladığım günlerde herkesin sevdiği, saydığı, orta boyda
çocuk yüzlü, mahcup tabiatlı, ağzın da piposu iddiasız bir adam vardı.
Sivas
müftüsünün bana anlattığına göre çok cesur olan bu adamın adı Hacı Derviş’ti.
Hacı Derviş, Lisenin idare işlerinde vazifeli küçük bir memurdu. Lise müdürü
Faik Dranas, bir gün, “Hacı Bey Kongre’de Atatürk’ün hizmetin de bulunmuştur,
birçok müşahedeleri var, rica edin, size bir iki hatırasını anlatsın” dedi.
Bir
gece Lisenin öğretmenler odasında Hacı Bey Atatürk ’ün hizmetine nasıl
girdiğini hemen hemen aşağıdaki sözlerle şöyle hikâye etti: Atatürk Sivas’a
gelince Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İkinci Başkanı Rasim Başaran Bey'e, Bana
hizmet edecek bir adam bul, demiş. Reis beni uygun görmüş. Çağırdılar. Liseye
geldim. Paşa müdür odasında çalışıyormuş. Kapıyı vurdum, sert, ince madenî bir
ses duyunca odaya heyecanla daldım. Reisin gönderdiğini söyledim.
Paşa, Uzun
uzun bana baktı. “Benimle çalışır mısın” diye sordu. Bir hafta mühlet istedim.
Bunun üzerine “ memleketin bir hafta düşünmeğe vakti yok, yarın kararını
bildir” dedi. Odadan çıktım. Allah inandırsın, adeta büyülenmiştim. Geriye
döndüm. Kapıyı vurmadan açtım. “ Gabul Paşam ” cevabını verdim.
Atatürk
memnun olmuş, ben de mahcubiyetten biraz kurtulmuştum. Atatürk pantolonunun
cebinden örme bir para kesesi çıkardı. Bütün paraları önündeki masanın üstüne
döktü, “Al bunları çarşıya git, bana çok büyük bir hesap defteri al, gel” dedi.
Ben acele çarşıya gittim. Dükkân dükkân dolaştım; sonunda Balkan Harbi’nde bir
manifaturacının İstanbul’dan getirip kullanamadığı defter ile liseye döndüm.
Gazi,
yarından itibaren bütün masrafları, kuruşu kuruşuna bu deftere yaz emrini verdi. Heyecanım
geçmişti: “ Paşam, bu hengâmede senden kim hesap sorabilir” deyince : “Çocuk,
bir gün gelir, millet benden de başkasından da tek-tek hesap sorar” şeklinde
konuştu.
Ne dersiniz ey
Türk milleti "siz ne zaman hesap soracaksınız"