Sene 1998, İstanbul
Bahçelievler Mahmutbey Caddesinde yürüyorum. O yıllarda çiçeği burnunda
doktorum. Tıp Fakültesinden yeni mezun olmuşum. Bir esnaf önümü kesti. Çok sert
bir şekilde bana bağırıp çağırmaya başladı. Önce konuyu anlamadım. Sanırım,
öğrencilik yıllarımda, Televizyon ekranlarında program sunuculuğu yaptığım için
beni tanımış olsa gerek olacak ki; “Siz kim oluyorsunuz?” diye bağırıyor. Onun
ifadesi ile Fethullah Gülen Hoca, bizim ifademiz ile FETÖ sempatizanı birisi.
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin ekranlara yansıyan dinlerarası diyalog karşısındaki
net duruşundan rahatsız olmuş. 6
Şubat 1998 tarihinde Fetullah Gülen'in şahsını bizzat mektup yazarak
dinlerarası diyalog konusunda uyaran Haydar Baş Bey’in tüm konuşmalarında,
yazılarında ve TV programlarında halkı ve yöneticileri bu fitne konusunda
ayıktırması hoşuna gitmemiş. Beni tehdit etti, darp etmek istedi. Bırakın FETÖ
üyelerinin halini, sempatizanları bile Haydar Hocayı düşman bilmişlerdi.
Çünkü onlar da çok iyi biliyorlardı, dinlerarası diyalog
safsatası ile; milli birlik ve beraberliğimizi bozmalarının önünde tek engel
Prof. Dr. Haydar Baş Bey idi. Ne diyordu Haydar Hoca;
“Dinlerarası diyalog demek, Müslüman'ın Hıristiyanlaştırılması demektir.
Dinlerarası diyalog, Müslüman'ın direncinin kırılarak Hıristiyan'a teslim
olması demektir.
Dinlerarası diyalog, Türkleri ve Müslümanları Hıristiyanlaştırıp tepkisiz
hale getirdikten sonra topraklarını ellerinden almak içindir.
Batı dinlerarası diyalog ve misyonerlik çalışmalarıyla Türkiye’de kendine
ait insan tipi yetiştirmeye çalışıyor. Eğer bir milletin milli bütünlüğünü
bozarsanız, o millet sürü haline gelir. O zaman o milleti o ahırdan bir başka
ahıra taşıyıp dururlar. Şimdi bizi sürü haline getirmek istiyorlar. Bunlara
‘hayır’ demeye var mısınız?”
Bu konuda 20 yıldır Haydar Hocanın
ve ekibinin ortaya koyduğu mücadeleyi anlatmaya kalkarsak; değil bu köşe,
kitaplar yetmeyecektir. Binlerce sayfalık dava dosyaları ile Haydar Hocaya ve
ekibine davalar açılmış; hepsinden de Sayın Baş, alnının akı ile çıkmıştır.
FETÖ, her seferinde “çamur at, izi kalsın” yoluna gitmiş, hiçbirinde muvaffak
olamamıştır. “Su uyur, düşman uyumaz
misali”, bu örgüt üyeleri Haydar Hoca vatana, millete, dine, örf-adetlerimize,
kültürümüze, namusumuza, tarihimize ne zaman sahip çıksa; Onun önünde engel
olmak istemişlerdir.
Yazdığı “Ehl-i Beyt Külliyatı” ile, vesikaları ile başta Peygamberimiz Hz.
Muhammed Mustafa (s.a.v.) olmak üzere; Ehl-i Beytin yaşamını önümüze sunmuştur.
Bu eserlerle, dinci olarak değil, dindar olarak İslam nasıl yaşanır, bunu
ortaya koymuş; FETÖ’nün din sömürüsünün önüne geçmiştir. Bununla da kalmayıp, bu eserlerle alevisi ile sünnisi ile tüm
Müslümanları Ehl-i Beyt özelinde bir araya getirerek, ayrılığı ortadan
kaldırmıştır.
Son kaleme aldığı eserlerden biri olan“Hoşgeldin Atatürk” ile adeta,
Atatürk tekrar doğmuştur. Yıllarca dinsiz diye tanıtılan Mustafa Kemal’in daha
küçük yaşlarda Kur-an-ı Kerimin tamamını ezberlemiş bir Komutan olduğunu Türk
Milleti Haydar Baş Beyden öğrenmiştir. Yıllardan beri ülkemizin kurtuluşu, ayağa kalkışı ancak “devlet-millet kardeşliği” ile
sağlanır söylemini bu eserle müşahhaslaştırmıştır.
Sayın Baş, modern sömürgecilik olan kapitalizmin çarkları arasında ezilen
insanlığın kurtuluş reçetesi olmuş; “yeni bir iktisat bilimi” kaleme almıştır. Sömürü ve
soygunu bitirmenin, gerçek sosyal devlet oluşturmanın, devlet ve milleti
birlikte büyütmenin, sömürülen ülkeleri kurtarmanın, milletlerin insanca
yaşamasının reçetesini ortaya koymuştur.
Tüm
dünyada bu reçete dikkat çekmiş; 120 ‘ye yakın ülke kısmi olarak bu modeli
uygulamaya başlamıştır.
“Milli Para”nın ilk tanımını yapan Haydar Hoca’dır.
Daha önce yapılan tanımlamanın Milli Para değil; “tercüme para” olduğunu ifade
etmiştir.
Günümüzde
gittikçe yaygınlaşan “Milli Paralarla
Ticaret” olgusunu, ilk ifade eden de Haydar Baş Beyden başkası değildir.
Prof.
Dr. Haydar Baş ortaya koyduğu modellerle, 10’larca uluslararası kongreye ve binlerce
akademik tez ve makaleye konu olmuş, adına Avrupa’daki üniversitelerde kürsü kurulmuş,
eserleri ders kitabı olarak okutulmuş, modeli 120’ye yakın ülkede uygulanır
olmuş, Rusya Duma Meclisinde konuşma yapan iki dış Devlet Adamından birisi olmuş,
Nobele aday gösterilmiş, 50’den fazla eser kaleme almış bir “Bilim Adamı”dır. Genel Başkanı olduğu
siyasi partiyi seçime girme hakkı olan 9 partiden biri yapmayı başarmış, başarılı
bir “Siyasetçi”dir. Cumhurbaşkanı,
Başbakan ve Bakan imzası taşıyan üçlü kararname ile atanmış bir “Devlet Adamı”dır.
Bu
kadar özelliği ile her nedense hep üstü örtülmeye çalışılmış olan Sayın Baş, haber
sitelerinde, makalelerde hakkettiği yeri hiçbir zaman alamamıştır. Ama ne var
ki, inatla görmedikleri, yazmadıkları Haydar Baş ismini bu kez, asparagas bir haberle
7 Ağustosda Google aramalarında trend olacak kadar gündem ettiler, haber ve
makalelerde yer verdiler.
Neden mi?
Bakınız,
Sayın Baş, “FETÖ tehlikesi”ni ilk
gündem ettiğinde tek başına idi. Eminim en yakınındakiler bile, onu acaba diye
dinledi. Herkesin Fethullah Gülen Hocamız deyip, peşlerinde koştukları dönemde;
O adeta bu gruba rest çekti. FETÖ’nün Atlantik ötesinden yönetildiğini ilk
ifade eden şahıs idi.
Sayın
Baş, “Milli Ekonomi Modeli”’ni
gündem ettiğinde tek başına idi.
Sayın
Baş, “asgari ücret” 5.000 ₺ olmalı
diyerek asgari ücretin ilk artırılmasını gündem eden kişi idi.
Sayın
Baş, “Milli Paralarla Ticaret”önerisinde bulunduğunda, henüz bunu uygulayan yok idi.
Sayın
Baş, “Ehl-i Beyt paydasında bir araya
gelelim” dediğinde; başta Suriye olmak üzere Alevi-Sünni kavgası hat
safhada idi.
Sayın
Baş, Hoşgeldin Atatürk kitabında müşahhaslaştırdığı “devlet-millet kardeşliği” diye haykırdığında, herkes Mustafa
Kemal’e dinsiz diyordu.
Sayın
Baş, BRICS ülkeleri iş geliştirme merkezi başkan vekili Vladimir Gorbanovski ‘nin de ifade ettiği gibi “BRICS
ülkelerinde ekonomi görüşleri kullanılıp” bu ülkelerin
fikir kaynağı olurken; ülkemizde herkes hep ABD ya da AB diyordu.
Gelelim bugüne.
FETÖ’nün
bir terör örgütü olduğunu artık herkes biliyor ve bu örgüt ile mücadele bir
“Devlet meselesi” olarak görülmekte.
Milli
Paralarla Ticaret, ilki Sayın Baş’ın bizzat önerisi ile Çin ile Rusya arasında
yapıldıktan sonra, Hükümetimiz dahil birçok ülke tarafından yapılmaya başlandı.
Asgari
ücret 700 ₺’lerden 1.600 ₺’e çıktı.
Ehl-i
Beyt gündem olmaya başlandı. Alevi-sünni kardeşliği gündem maddelerinden olmaya
başladı.
Atatürk,
vatandaşlarımız ve siyasilerimiz arasında yükselen bir değer haline geldi.
Ülkemizde
başta Rusya olmak üzere, BRICS ülkeleri ile ticaret ve ilişkiler geliştirilmeye
başlandı.
Görüyor musunuz ?
Nerden nereye !
Bölge üzerinde,
ülkemiz üzerinde emelleri olan modern sömürgeciler, kapitalistler sizce bu
gelişmelerin hangisinden memnun olurlar? Bunları hangisi işlerine gelir?
Cevap çok net: “Hiçbiri”
Dolar
ve euronun adeta freninin patladığı, ticaret kavgalarının ülkelerin yeniden
yapılandırılmalarında kullanılan bir araç olduğu şu günümüzde bu kadar güzel
adımın kaynağı olan, kapitalizmi tarihe gömen; sosyolojiden ekonomiye,
tasavvuftan tarihe, milli ve dini sahalarda yazdığı 50’yi aşkın başyapıt eserle
insanlığı aydınlatan Haydar Hocadan Atlantik ötesinin memnun olması mümkün mü?
Bir ömür hukukun dışına bir adım bile
çıkmayan Prof.
Dr. Haydar Baş Beyin ticari bir mesele ile ilgili bir dava konusu bahane
edilerek, son günlerde adeta bir linç operasyonuna tutulması, tam da bunun
yukarıda bahsettiğimiz gibi bugünlerde olması; sizce de bilinçli bir hareket
değil mi?
Devam
eden bir mahkeme olduğu için şimdilik içerik hakkında konuşmanın çok doğru
olmadığı kanaatindeyim. Bu çarpıtılmış haberleri yapanlar, TCK 288. Maddesinde
düzenlenen ‘adil yargılamayı etkilemeye
teşebbüs suçunu' işlemekteler. Söz konusu haberler, güncelliği olmayan,
araştırılmadan yapılmış yayınlardır. 2-3 yıldan beri devam eden ticari bir
davanın 16 Temmuz'daki celsesinden 20 günden fazla zaman geçmişken, hiç bir
araştırma yapılmadan, müvekkile sorulmadan yayın yapılması, her haberde aynı
yalanların tekrarlanması; bu linç
operasyonunun Prof. Dr. Haydar Baş Beyin fikirlerinin engellenemez
yükselişinden rahatsız olan Atlantik ötesinden yönetildiğinin bariz delilleri
değil midir? Zaten, tetikçi kalemşorlerin, geçmiş FETÖ bağlantıları da bunu
ispatlamaktadır.
Haydar Baş Hoca fikirleri ile artık dünyaya mal olmuştur. Taraflı,
tarafsız birçok kesim Onun fikirlerini isim kaynak göstermeseler de parça parça
kullanmakta ve konuşmaktadır. Bu fikirlerin yaygınlaşması, modern sömürünün
sonu olacağı için, modern sömürgeciler doğal olarak tetikçi kalemşorlerini iş
başına çağırmıştır.
Yıllardan beri binlerce dava dosyasında olduğu gibi, bu meseleden
de Haydar Hocanın alnına akı ile çıkacağı aslında herkesin bildiği bir
gerçektir. Ve bilinmelidir ki; artık
dünyaya mal olmuş bu fikirlerin sahibine “çamur at iz kalsın” dönemi de son
bulmuştur. Devlet Adamı kişiliği ile, Sayın Baş, tüm dünya insanlığına ışık
olmaya devam edecektir.
Son söz Onun olsun:
“Devam eden davanın tutanak kayıtlarının dosya içeriğine ve aslına
aykırı şekilde basına yansıması, bir kez daha büyük bir oyunun içine çekilmek
istendiğimizi gösteriyor. Büyük Türk milleti şahsımı ne bir dava dosyasıyla, ne
de basit oyunlarla tanıyacak. Zaten Mustafa Eraslan’ın ortaya koyduklarının
tamamı yalandır ve iftiradır.”
“Biz ömrümüzü adadığımız Türk milleti ve devleti için yapmak
istediklerimiz ile zaten gözler önünde ve gönüllerdeyiz. Devam eden yargı
süreci esnasında tutanakları yayınlayan siteler için gerekli yargı süreci
başlatılacaktır. Türk adaletine güvenimiz tamdır.”
Dr. Öğr. Üyesi Ali Bestami Kepekçi 10/08/2018