Günümüzde siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda ulusal kimliğin korunması ve güçlendirilmesi giderek önem kazanmaktadır.
Türkiye’nin komşusu olan coğrafyalarda son günlerde yaşanan siyasi değişimler, ülkemiz için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Meclis'in yeni dönem açılışında yaptığı konuşmada, "İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır" söylemi; ardından MHP lideri Bahçeli'nin ‘Öcalan’ çıkışı; Özgür Özel’in “el yükseltme” gayreti, daha sonra da TUSAŞ merkez yerleşkesine canlı bomba saldırısı aslında nasıl büyük bir tehdit ile karşı karşıya olduğumuzu net olarak ortaya koydu.
Bahçeli’nin yaptığı çıkışa, BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın "Bu mesele Apo'nun hapisten çıkarılması değil, bu mesele terörün bitirilmesi de değil; bu mesele Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında Kuzey Suriye'de bir YPG devleti kurulması meselesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bunu tanıması meselesidir. Hedef Türkiye'nin üniter yapısıdır" ifadeleri ile cevabı ise karşı karşıya olduğumuz tehdidi tam olarak tarif eden açıklama idi.
Büyük Tehdit: Büyük Orta Doğu Projesi
Kuzey Suriye’de kurulacak YPG Devleti ile özellikle Türkiye’ye karşı bir güçlenme alanı yaratılmaya çalışıldığı çok net. Zaten ilk günden beri Büyük Orta Doğu Projesi adı altında, bölgedeki devletleri zayıflatmaya yönelik stratejiler uygulanmakta ve küçük devletlerin kendi başlarına bağımsız hareket etmelerini engelleyecek düzenlemeler yapıldığını gözlemliyoruz.
Prof. Dr. Haydar Baş 14 Nisan 2003’teki TV programında bakınız bugün yaşananları, o günden nasıl tarif etmiş:
“Gerek ABD gerek AB bu bölgede güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini kabul etmiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kuşatma altındadır. Kabul etsek de bu budur, kabul etmesek de. Çekiç güç denilen askeri birliği bizim Güneydoğu bölgemize kim göndermiştir? Amerika Birleşik Devletleri. Öyle değil mi? Amerikan askerlerinden teşekkül eden bu birliğin Güneydoğu Bölgesindeki icraatı ne olmuştur? Kürt harekâtına destek olmuştur ve Kuzey Irak’ta kurulmakta olan devletin temellerini atmaya vesile olmuşlardır. Bunu zaman zaman bilhassa PKK hareketinin yoğun olduğu dönemlerde onlara yardım ettikleri, onları organize ettikleri ve sair gibi mevzularda destekledikleri mecliste sık sık tartışılan konular halindeydi. ABD’nin bize bakışı bellidir.”
İşte şimdi bu tehdidin sık sık konuşulduğu TBMM’ye, Bahçeli tarafından bu kez bu tehdidin baş aktörü APO, konuşma yapmak için davet edildi. İster istemez bu durum acaba Kuzey Suriye’deki bir “Kürt Devleti”ne Türkiye Cumhuriyeti “yeşil ışık mı yakıyor?” sorusunu akıllara getiriyor. Burada temel hedef aslında yeni bir devlet kurmak değil, bu bölgede yeni bir müdahale alanı yaratmaktır. Hedef, Türkiye’nin üniter yapısıdır, Büyük Ortadoğu Projesi’nin işletilmesidir. Türkiye’nin güçlü ve bağımsız bir ülke olarak bu oyunlara karşı hazırlıklı olması şarttır.
Ekonomik Güç ve Milli Para Stratejisi
Bu bölgede ABD’nin bu kadar rahat hareket alanı bulabilmesinin ana nedeni dolar hakimiyetidir. BOP ile bölgede ABD’nin ele geçirdiği üstünlük ancak “dolar hakimiyeti”ne son vermekle tersine çevrilebilir.
Türkiye’nin ekonomik gücünü ve bağımsızlığını artırabilmesi için en önemli adımlardan biri, milli para birimini öne çıkaracak politikalar geliştirmektir. Prof. Dr. Haydar Baş’ın uzun yıllardır üzerinde durduğu “Milli Para” önerisi, dışa bağımlılığı azaltmak ve ABD’nin dolar üzerinden kurduğu baskıyı kırmak açısından büyük önem taşır. Bugün BRICS ülkelerinin milli para ile ticaret yapma çabaları, bu stratejinin önemini ortaya koymaktadır.
Türkiye, bu noktada ABD ve Batı’nın ekonomik baskılarına karşı kendi parasını ve ekonomisini koruyacak adımlar atmalıdır. Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’nde başlattığı ekonomik bağımsızlık mücadelesine sahip çıkılmalı, aynı kararlılık ortaya konulmalıdır. Bölgede yaygınlaşacak “Milli Para” uygulaması ile ABD, elindeki en büyük silahı kaybedecektir. Uygulayacağı Milli Ekonomi Modeli ile güçlü ekonomiye sahip olacak bir Türkiye, gerektiğinde güçlü ve geçerli “Türk lirası” cinsinden bölgeye yapacağı yardım ya da alışveriş ile Ortadoğu’da beklenen barışı da temin edebilir. Bu, sadece bir ekonomi modeli değil, Türkiye’yi bağımsız bir güç haline getirecek bir yol haritasıdır.
Milli Kimliğin Korunması ve Toplumsal Birliktelik
Şimdilik sınırlarımız dışında kurulacağı iddia edilen YPG Devleti ile milli birlik ve beraberliğimizin de hedef alındığını biliyoruz. Bu konuda tüm vatandaşlarımız uyanık olmalı, oyuna gelmemelidir. Kulağa hoş gelen söylemlerin arkasındaki kötü emellere dikkat edilmelidir. Türkiye’nin kurucu değerleri olan Atatürk ilkelerine, milli kimliğe ve Türk kültürüne olan bağlılık, toplumun birlik ve beraberliğinin sağlanmasında en önemli rolü oynar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı altında, Anayasa ile teminat altına alınmış olan eşit haklar, her bireye bu ülkede eşit haklara sahip olma imkânı tanır. Özellikle Türk kimliğinin içselleştirilmesi, toplumda karşılıklı saygı ve güvenin gelişmesi için gereklidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" sözü, bu bağımsızlık bilincinin temelini oluşturur. Bu tanımlama 66. Madde ile Anayasamızda da yer almaktadır.
Bağımsız Türkiye İçin Güçlü Bir Ekonomi ve Milli Bilinç
Türkiye’nin bu süreçte izlemesi gereken yol, milli ekonomi ve milli para politikalarına dayanan bir ekonomik bağımsızlık stratejisidir. Bu, Türkiye’nin sadece bölgesel bir güç değil, aynı zamanda dünya genelinde etkili bir oyuncu olmasının anahtarıdır. Hem ekonomik bağımsızlık hem de milli kimliğin korunması, Türkiye’yi bölgesel oyunların dışında tutarak kendi ayakları üzerinde sağlam bir şekilde durmasını sağlayacaktır.
Gelecekte de Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yolda ilerleyerek bağımsız, güçlü ve birlik içinde bir ülke olarak kalmaya devam edecektir.